Pazar sabahları Caddebostan sahilinde arabayı park edip, ben de yüzlerce insanla birlikte yürüyorum. Tatil günleri erken sayılabilecek saatlerde dışarı çıkarsanız İstanbul'un tadına doyum olmuyor. Çünkü trafik yok, kalabalık yok. O görüntü bütün bir hafta trafikte yaşadığınız çileyi unutturuyor size. Bu pazar da muhteşem bir İstanbul sabahı vardı... Yaşam sonbaharın rengine vurmuş olsa da, güneş insanın içini ısıtıyordu. Plajlar çoktan kapanmış, ağaçlar yapraklarını yavaş yavaş dökmeye başlamış ama denize girenler de vardı o saatte. Hani 'kaymak gibi' derler ya, öyleydi hava... Sahilde kimi koşuyor, kimi yürüyor... Açıkhavadaki spor alanlarında çalışanlar da var, basketbol oynayanlar da... Bisiklete binenler, kaykay yapanlar ve daha neler neler... 7'den 70'e her yaştan insan... Kilometrelerce uzayıp giden yürüyüş yolu öylesine ortak bir yaşam alanı ki; zaman zaman istemeden de olsa bazı sohbetlere tanıklık ediyorsunuz... Bu pazar örneğin; genç bir kız üzerinde "Koşuyorum çünkü ........" yazılı tişörtler satıyordu. Boşluklara isteyen istediği sözcüğü yazdırıyormuş. Orta yaşlı iki erkek yaklaştı... Tişörtlere baktı. Noktalı yerlere ne yazılabilir diye düşünürken biri "Buldum!" dedi, "Koşuyorum çünkü Azrail kovalıyor." İşin esprisi bir yana, İstanbul gibi büyük bir şehirde yaşamanın külfeti de var nimeti de... Tamam, bu şehirde yaşamak bizi strese sokuyor, sağlığımızdan ediyor, zaman zaman nefes aldırmıyor ama... Şahane yerler de var... Kendinizi içine bırakabileceğiniz, size nefes aldıracak ve sizi yaşama doğru koşturacak yerler... Ve... Ben de diyorum ki; "Koşuyorum, çünkü koştukça yaşam bana geliyor."
Yayın tarihi: 2 Ekim 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/10/02/gny/haber,32995BBFBF7F441D9DDBF274E57567EA.html
Tüm hakları saklıdır.