İLİŞKİLİ HABERLER
Kanseri deplasmana çağırdım
Kanseri deplasmana çağırdım
Sekiz yıl önce kolon kanseri oldu. Gazeteci Kazım Kanat tıp dünyasını şaşırttı ve altı ay denilen ömrünü uzattı. Ama geçtiğimiz aylarda doktorlar ona artık şansının yüzde bire indiğini söyledi. O da bu kez farklı bir savaş taktiği geliştirdi. Kanseri hastane odasından teknesine çağırdı. Kanat, kanseriyle özel savaş taktiklerini GÜNAYDIN'a anlattı.....
Usta gazeteci, spor yazarı, Beşiktaşlı Kazım Kanat sekiz yıldır kansere karşı savaş veriyor. Bugünlerde savaşı 'Meleğim' adlı teknesinde sürdürüyor. Şu sıralar teknesini Bodrum'a demirlemiş olan Kanat sorularımızı yanıtladı:
* Biz sizin durumunuzdaki kanser hastalarını hastane odasında yatakta, etrafında yakınları ile görmeye alıştık. Siz ise teknede, denizde, mavi yolculuk yapan bir kanser hastası oldunuz; hastalığın formatını değiştirdiniz...
Hayatımın hiçbir döneminde sıradan insan olmadım. Beni geçen gün koyda bulan eski bir asker arkadaşım, "Sen yedek subay okulunda askerliği çok ciddiye alan biriydin. Beni hep şaşırttın. Ama askerlik bittiği zaman arkana dönüp bakmadan gittin" dedi. Eğer ben çöpçü olsaydım mesleğimin en iyi çöpçüsü olmak isterdim, bunun için çalışırdım. Çünkü hayat felsefem bu. Hastalıkta da iyileşme konusunda herkesten farklı olmalıydım. Yani hastalığın beni yönetmesini değil, ben hastalığı yönetmek istedim. Geçen gün bu durumu bir okurum mükemmel analiz etmiş; 'sen kanserle savaşmıyorsun kanser seninle savaşıyor' diye mail atmış. İşte sorduğun sorunun büyüsü burada. Kanser benimle savaşıyor!
KLASİK DEĞİLİM
* Klasik hasta olmak daha kolay değil mi peki?
Klasik hasta olsaydım şimdi ölmüştüm. Ben doktorlara mükemmel yardımcı oldum. Hem teşhis etmelerinde hem tedavilerinde... İlaçlı tedavi ve ameliyatlarda yardımcı olmak için doktorlarla sürekli tartıştım. Birçok doğru sonucu birlikte yakaladık. Yani doktorun karşısına geçip 'ben hastayım sen doktorsun, bu hastalığımı iyileştir' demedim. Bana hep doktorlar 'sen çok iyi hastasın' dedi.
DOKTOR NEŞTERİ DÜŞÜRDÜ!
* Bu tutumunuz doktorları şaşırtmadı mı?
Şaşırttı ama hoşlarına gitti. Çünkü bu, doktorların da hata yapma şanslarını sıfıra indirdi. Onları üzecek hiçbir şey yapmadım. Kapris yapan huysuz bir ihtiyar olmadım. Onların moralini yüksek tuttum. Hastalığımın çözümü konusunda doktorlar karamsarlığa düştüğü zaman onların moralini ben yüksek tuttum; 'merak etmeyin iyileşeceğim moralinizi bozmayın' dedim. Ameliyata girerken onları neşelendirdim, güldürdüm. Son ameliyatıma girmeden önce doktorlar etrafımdayken 'Ben artık Fenerbahçeli olmak istiyorum" dedim. Doktorlar şaşırınca bu kez "Bu ameliyat başarısız geçerse bir Fenerli dünyadan gider" dedim. Doktorun elinden neşter düştü. Hastalığı da, iyileşmeyi de, ameliyatı da yaşamımda bir eğlenceye dönüştürdüm. Bunu yapmamış olsaydım etrafımdaki insanları mutsuz ederdim. Hastalık güzel bir şey değil.
* İnsan böyle davranarak hasta olmayı öğreniyor mu peki?
Hastalandığını ilk öğrendiğinde şok oluyorsun, elin titriyor, sinirleniyorsun. O an yalnız olduğunu hissediyorsun; yapayalnız, tek başına... Ben de önce öğrenmek istemedim, hep reddettim... Ama bu, çözümsüzlük oldu. Sonra hastalıkla yaşamayı öğrendim. Hastalıkla yaşamak ayrı bir şey ama hasta olduğunu öğrenmek, hastalığı kabullenmek anormal zor bir şey. O aşamada işte Tanrı'ya inanmak, sana bir gücün yardım ettiğini bilmek, insanların ve çevrenin dua ettiğini hissetmek çok önemlidir.
İLİŞKİLİ HABERLER
Kanseri deplasmana çağırdım
Yayın tarihi: 29 Temmuz 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/29/gny/haber,385BAE9AF2384950B92C56C6EDC75CCF.html
Tüm hakları saklıdır.