kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 16 Haziran 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC

Yanıma sevgi ve iyi niyetle gelmiş birçok insanın hayatını altüst ettim

BELGİN ÇOBAN Fotoğraf: Korkut KALAYCI
Neredeyse son bir yıldır yazarlığından çok, özel hayatıyla gündeme geldi Tuna Kiremitçi. Eşi Yasemin Hanım'dan boşanıp İclal Aydın'la büyük bir aşk yaşayarak evlenmesi... Sonra İclal Aydın'dan boşanması... Sonra oğlu ve eski eşiyle yeniden bir araya gelmesi... Sıkılmış ve yorulmuş artık Tuna Kiremitçi. Sert ve donuk görüntüsünün altında pişmanlık ve büyük bir kırılganlık var sanki. Doğan Kitap'tan çıkan yeni romanı 'Dualar Kalıcıdır' hakkında konuşmak için bir araya geldiğimizde başta donukluğunu korusa da yavaş yavaş açılıyor. Kuyruğu dik tutma çabasının yerini pişmanlık alıyor. Ve diyor ki: "Yanıma sevgiyle ve iyi niyetle gelmiş birçok insanın hayatını altüst ettim... Okurlarımı hayal kırıklığına uğrattım. Pişman olmamak mümkün mü? Özür dilerim... En çok da bir zamanlar yatakhanede eldivenli elleriyle tuttuğu kitabı bitirmeye çalışan o çocuğa özür borçluyum..."

* Bu dördüncü romanınız, ilk romandaki gibi bir heyecan var mı? Değişmiyor, hatta biraz daha artıyor. İlk roman çıktığında isminiz duyulmadığı için daha özgürsünüz. Ama isim sahibi olduktan sonra yaptığınız her şey, iyi ya da kötü önyargılarla karşılanacağı için işiniz zorlaşıyor. Sonuçta okumaktan hoşlanacağım kitapları yazmaya devam ediyorum. Bunun dışında bir şey yapmaya çalışsam da beceremem.

* Bu kitabı becerdiniz mi? Bu kitaptan çok memnunum. Geçmişte yazdıklarımdan daha çok beğeniyorum.

YAZMAK ZOR OLDU

* Farklı bir tarzla karşı karşıyayız, çünkü tamamı diyaloglardan oluşan bir roman bu. 88 yaşındaki Bayan Rosella ile 21 yaşındaki Pelin'in kurduğu dostluk ve iki farklı yaşam diyaloglara dökülmüş. Türkiye'de böyle bir örnek yok bildiğim kadarıyla... Ben de hatırlamıyorum.

* Belçikalı bir yazar var... Amelie Nothomb... Bizde Emre Kınay'ın sahneye uyarladığı bir romanı vardı, 'Kara Sohbet' diye... Bir de bir Rus yazarın küçükken okuduğum 'Kuyruk' romanını hatırlıyorum. Sovyetler Birliği zamanı ekmek kuyruğundaki yüzlerce kişinin karmakarışık diyaloglarından oluşuyordu.

* Diyalogları yazmak zor muydu? Aslında zor... Betimleme yapamıyorsunuz, yazar olarak keyfe keder araya giremiyorsunuz, edebiyat yapamıyorsunuz... Kutsal kitaplarda derler ya 'Dar kapıdan geçeceksin adam olmak için' diye... İnsanın kendini böyle zorluklara koşması geliştirici oluyor.

* Bunun nedeni çok konuşmayan bir adam olmanız mı, yoksa iç dünyanızda kendinizle çok konuşmanız mı? Kelimelere sevgim büyük... Konuşmayı sevmesem de konuşma diline aşığım; bazen hiç aklınıza gelmeyecek ifadeler ortaya çıkıyor. Tabii sadece diyaloglardan oluşan bir romanı becerip beceremeyeceğimi de merak ediyordum.

* Diyaloglar iki kadın arasında geçiyor. Bir erkek olarak kadınları konuşturmanın zorluğunu yaşadınız mı? Uzun bir ön çalışması var kitabın, daha önce yapmadığım bir şeydi. Sayfalar dolusu karakter analizi yazdım. Bu, Yavuz Turgul'dan öğrendiğimiz bir şey; senaryo yazarken yapıyor. O karakter ne yer, ne içer, hangi gazeteleri okur, çayını kaç şekerli içer, boş zamanlarında nereye gider... Okurken biz bunları görmeyiz ama hikaye yazan kişinin kahramanlarını yakından tanımasını sağlayan bir şeydir. Bütün karakterlerle ilgili, onar sayfalık analizler yazdım. Bu roman başlamadan önce neler yaptıklarını, bittikten sonra neler yapacaklarını, küçüklüklerinin nasıl geçtiğini, kişiliklerini belirleyen kırılma noktalarını çıkardım. Ondan sonra zaten üç boyutlu hale gelmiş oluyor karakter kafanızda.

* Bir de iki karakter iki farklı Türkçe'yle konuşuyor... İşte asıl zorluk buydu. Biri 1940'ların Türkçe'sini, diğeri günümüzdeki İstanbul'da yaşayan 20 yaşlarındaki kızın dilini konuşuyor. Eski Türkçe'yi yazmak için o yıllarda yazılan kitapları okumak, eski dergileri taramak ya da sözlüğe bakmak zorunda kaldığım oldu. Tabii çok anlaşılmaz olmasın diye kararında tuttum. Ağdalı laflar kullandığı oluyor Rosella'nın, o zaman Pelin de anlamıyor ve yaşlı kadın açıklıyor. Mesela namütenahi kelimesini biliriz ama kullanmayı unutmuşuzdur.

KAFAMDA ŞEKİLLENDİ

* Kitabı yazmanız ne kadar sürdü? On yıl.

* Fiili olarak? Askerden döndükten sonra... Ekim başında yazmaya başladım. Askerde tuttuğum notlar vardı. Bir de hikayeyi tanıdıklarıma anlatıyordum. Hatta sevgili Solmaz Kamuran "Bu kadar anlatma, yazma arzunu kaybedeceksin" diyordu. Sonunda ilk kez bir romanın A noktasından Z noktasına nasıl gideceği kafamda şekillenmişti. Genellikle hep bir duygunun peşinde giderim.

* Ne kadar sürede bitti? Altı ayda... Kış sonunda Büyükada'ya gittim. Sabahları bisiklete binip adaya Rosella'nın gözleriyle bakmaya çalıştım, günün geri kalanında da otel odasında yazdım. Ara sıra Aya Yorgi'ye gittim; sevdiklerim için, ölmüşlerim için mum yaktım... Ve kitabı bitirdim.