Sergiye tuz basmak
Yeni sergisini Çankırı Tuz Mağarası'nda açacak olan Hüsamettin Koçan, ilginç mekân seçimini öteden beri merkezin dışında etkinlikler yapma isteğine bağlıyor
Hüsamettin Koçan, yine serüven peşinde! Doğduğu kente müze yaptıktan sonra şimdi de bizi Çankırı Tuz Mağarası'na götürüyor. 'Tuz Tadı' başlıklı sergi, Çankırı'da yarın açılıyor ve bir hafta açık kalacak. Bu sergiye paralel İstanbul Garage of Art'ta 10 Nisan'da açılacak olan sergi ise 10 Mayıs'a kadar devam edecek. Ankara Siyah/Beyaz Sanat Galerisi'nde bir başka Koçan sergisi, bu kez mayıs ayı boyunca Ankaralıların karşısına çıkacak.
- Çankırı'da bir tuz mağarasında sergi yapmanın en heyecanlı tarafı ne olabilir? - Bende öteden beri merkezin dışında bir şeyler yapmak vardır. Alanya'daki tersanede sergim de buna örnek. Ayrıca sanat TIR'ı yapıp Diyarbakır, Van, Erzurum, Bayburt'a; sanat çadırı hazırlayıp deprem bölgesine gitmek de aynı şekilde olabilir...
- Peki tuz mağarasında, hâlâ tuz çıkarılıyor. Sergi var diye değişecek mi bu? Doğal ortama sergi, ne gibi müdahalelerde bulunuyor? - Ben kullandığım mekânlara saygı duyarım. Çünkü onların arkasında büyük oluşumlar var. Onun için mesele o mekânla dövüşmek değil, o mekâna eklemlenmek... Böyle baktığınız andan itibaren 'Bu mekânda nasıl varoluruz?' diye soruyorsunuz. Bizim serginin adı 'Tuz Tadı'. Tuzla yola çıktık, insana doğru gidiyoruz. İnsanın mekânla ilişkisine gidiyoruz. Mekânı yenmek değil, mekâna saygı sunmak istiyoruz.
- Hep merkezin dışına gidiyorsunuz. Merkez çok mu sıkıcı? - Evet, benim meselem o. Galiba benim kuşağımın toplumsal sorumluluğundan kaynaklanan bir durum bu. Biraz, cumhuriyetin de ideolojisidir. Toplumun değiştirilmesinde ve dönüştürülmesinde sanat büyük rol oynar. O yüzden sanat hayata girdikçe, hayat daha anlamlı olacak diye bir inancım var. Ayrıca sanat, merkezde kendini tüketiyor. Beslenme alanını, hayalini, ideallerini yok ediyor. Serüveni kalmıyor galiba... Onun için belki bunlar bütün bu gereksinimleri de karşılayan bir serüven alanı yaratıyor.
- Merkezin avantajları da yok mu? - Bence entelektüelin kalbi, başka yerde atmak zorunda. Merkezde olarak, kendini sürekli tekrar eden bir yaşama biçiminin yeniden üretilmesinin dışına gidemeyiz. O yüzden belki bizim sanatçımızın ve entelektüelimizin serüveni yok. Şimdi bakın merkez söylemler diye söylemler var. Ayrıca avangardizm dediğimiz mesele, direnenler meselesi var. Bütün bunları yan yana koyduğunuzda aynı söz, aynı teknoloji kullanılıyor. O da aynılaşmaya yol açıyor. Sanat, farka doğru gitmek zorunda. Fakat öyle bir iklim, ortak söylem ve çağrı oluşuyor ki, bunun dışına kişiler çıkamıyor. Ve giderek onlar da kendilerini avangardizm adına tekrar etmeye başlıyor.
Ayşegül Sönmez
|