Tavacı Recep'te TMSF sorgusu
Biz, belli başlı gazetelerin Ankara temsilcileri, arada sırada bir araya geliriz. Büyük bir gazetenin Ankara temsilciliğini yapmak, aynı anda hem işçilik hem büyükelçilik, hem muhabirlik hem amirlik demektir. Kâh haber düzeltirsiniz, kâh bir bakanla kritik bir konuda sohbet edersiniz. Gün olur Başbakan ya da Cumhurbaşkanı'nın uçağında lüks koşullarda seyahat edersiniz, gün gelir sabahlara kadar büroda nöbet beklersiniz. Neyse konumuza dönelim... Biz Ankara temsilcileri zaman zaman bir araya geliriz. Bu Ankara'da yeni başlayan bir gelenek. Gazetenin kulvarı, tirajı ya da tarzı ne olursa olsun, muhabirlikten gelip büronun tepesine tırmanmış meslektaşlar arasında özel bir dayanışma ruhu oluştu. Çoğu zaman bizleri Trilye, Papermoon, Niki ya da Kalbur gibi Ankara'nın havalı lokantalarında ikili, üçlü gruplar halinde yemek yerken yakalayabilirsiniz. Yurtdışı gezilerinde aynı kaderi paylaştığımız için ortak anılarımız çok. Özellikle son aylarda, Meclis'in "iktidar kulisi" denen bölümünde her salı bir araya gelip AK Parti'nin grup toplantısına giren bakanların önünü kesmek gibi yepyeni bir hobimiz bile var. Dün de Radikal gazetesinin Ankara temsilcisi Murat Yetkin'in Tavacı Recep Usta'da verdiği öğlen yemeği, bol kulis ve şamatanın yapıldığı tatlı bir toplantıydı. Neredeyse tüm önemli gazetelerin Ankara temsilcileri kaburga dolması ve et soteye gömülürken, önce Yetkin ve Hürriyet'ten Enis Berberoğlu, ardından tümümüz Yeni Şafak'ın Ankara temsilcisi Mehmet Ocaktan'a "Sayın Kültür Bakanımız" diye takılmaya başladık. Şair ruhlu Ocaktan, daha önce siyasete giriş denemesi yapmış olması nedeniyle kendisine yapılan "Önümüzdeki kabinede Kültür Bakanı" benzetmesine isyan ederek "Ya kim çıkardı bunu? Gerçekten (Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni) Mustafa Karaalioğlu mu" diye soruyordu. Aslında özenli ve nazik temsilcinin, bu tacizi hak eden hiçbir davranışı da olmamıştı. Ocaktan rövanş olarak Zaman'ın temsilcisi Mustafa Ünal'ı işaret ederek "Asıl Mustafa, Balıkesir'den milletvekili adayı olacakmış" dedi. Türkiye gazetesinin temsilcisi Nuri Elibol, reytingpatlatan Emin ÇölaşanMelih Gökçek tartışmasından sonra ilgi odağıydı. Asker kökenli olduğundan diğer temsilcilerin "Komutan" diye hitap ettiği Elibol'a bol soru soruldu. Dev masanın etrafında hem Genelkurmay andıcındaki gazetelerin temsilcileri ( Zaman, Yeni Şafak, Star ) hem de Başbakan'ın uçağında görmeye alışık olmadığımız Cumhuriyet'ten Mustafa Balbay, Vatan'dan Bilal Çetin ve Milliyet'ten Fikret Bila vardı. Ben ise başka bir konuda sorulara maruz kaldım. TMSF'nin SABAH yönetimine el koymasıyla ilgili soruları yanıtlarken "basın toplantısı gibi" esprisi yapıldı. Meslektaşlarım, haklı olarak nasıl bir süreç yaşandığını ve ne olacağını merak ediyordu. Star'ın temsilcisi Şamil Tayyar, daha önce TMSF yönetiminde bir gazetede çalıştığı için söze girip "Bakın anlatayım. Korkmaya gerek yok..." lafıyla bizi güldürdü. Başka bir temsilci de ben yemeğe geç kalınca "Aslı artık devlet memuru. Mesai saatlerinde TMSF'den izin almadan gelemez" esprisi ile herkesi güldürmüş. Konu zor olsa bile, kahkahalarla hafiflettik. Bu arada bir zamanlar kendisi de bizler gibi Ankara temsilcisi olan Başbakanlık sözcüsü Akif Beki'nin köşede ne kadar sessiz oturduğunu fark ettim. Bu arada sanırım Akşam'dan İsmail Küçükkaya "Akif Bey sesiniz çıkmıyor" dedi. Beki buna, "Yemek yiyorum" diye karşılık verdi. Gerçekten de sakin sakin yemek yiyordu. Yemeğin sonuna doğru bir anda fark ettim ki, kimse "Çankaya" meselesini açmamıştı. "Tayyip Erdoğan çıkacak mı çıkmayacak mı" gibi bir yıldır kafa patlattığımız soru, artık biz Ankara temsilcileri için neredeyse zaman kaybı gibiydi. Çünkü masadakiler için cevap belliydi...
|