| |
|
|
Selüloz fetişistleri
Bugünlerde "43'üncü Kütüphaneler Haftası" (26-31 Mart) kutlanıyor. Bu vesileyle 'Bağımsız Eğitimciler Sendikası' Başkanı Gürkan Avcı bir bildiri yayınladı. Bildirinin başında, Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu'nun verileri yer alıyor. Kitap okuma alışkanlığı konusunda Türkiye, 186 ülke arasında ancak 86'ncı sırada. 'Büyük oynamaya' çalışan bir ülke için berbat bir konum. Öte yandan bildiri; çağın gerisinde kalmış ve tutarsız bir zihniyetle kaleme alınmış. Şöyle: "İzlenen neo-liberal politikalar, çocukları kitap okuma alışkanlığından ve kitap sevgisinden" uzak tutuyormuş. Liberalizm kitap okumaya niye engel olsun? Dünyadaki en liberal ülke öteden beri ABD değil mi? Ve aynı ABD, hem sayı, hem de yeni başlık olarak en çok kitap üreten ülke değil mi? Türkiye'nin liberal ekonomiye geçişi 1980'lerde Turgut Özal ile oldu. İstanbul Kitap Fuarı ilk kez 1981'de düzenlendi. Peki kaç yayınevi katıldı? Sadece 28... Fuar 2006'da 25'inci yaşını kutlarken bu sayı 500'e ulaştı! Yani liberal politikaların uygulandığı dönemde katılımcı yayınevi sayısı 20 kat arttı. Buyurun buradan okuyun! Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın verilerine göre 2005'te 27 bin, 2006'da ise 35 bin kitap (yeni başlık) basıldı. 1928-1933 döneminde bu sayı kaçtı dersiniz? 5 yılda 6 bin kadar. 1973 yılı zirve sayılıyor: 7500 yeni kitap. Sonra bu sayı düşüyor. Piyasa kendini ancak 1996'da toparlıyor ve 8200 kitaba ulaşıyor. Ve 10 yıl içinde 35 bin rakamı yakalanıyor. "Türkiye'de, kitap sevgisini en çok televizyon ve internet engelliyor" demişsiniz. Saçmalığın dik alası! Yukarıda anlattığım olumlu gelişmeler ne zaman oldu? Tam da özel TV'ler ile internetin hayatımıza girdiği ve baş döndürücü bir biçimde g eliştiği dönemde! Yeterli mi? Asla değil. İşte rakamlar ortada. Ama yakınmadan önce olumlu yöndeki değişimi de görmek gerek. Şunu da unutmayın: Evet, kişi başına kitap okuma oranı düşük ama zaten bu ülkede insanların yüzde 52'si ilkokul mezunu ya da diplomasız! (Konda'nın 'Biz Kimiz' araştırması.) Gelelim, "Halkımız internet kafelerden çıkmıyor... Kütüphaneleri internet kafe mi yapalım" lafına. Hayır tersini yapacağız: İnternet kafeleri kütüphane haline getireceğiz. Daha doğrusu internete bağlı her bilgisayar bir ulusal kütüphane olacak. Nasıl mı? Basit: Kütüphanelerimizde hizmete sunulan tüm kitaplar taranarak dijitalleştirilecek ve internet üzerinden kullanıma açılacak. Eski kitapları internetten okuyacağız, yenilerini satın alacağız. (Telif hakları meselesi ayrı bir konu...) 'Çankaya Savaşları' adlı diziyi hazırlarken Prof. Ali Fuat Başgil'in hatıralarını aradım. Kadıköy ve Beyoğlu'ndaki tüm sahafları dolaştım. Yoktu. İkincil kaynaklara ve hocayı tanımış kişilere dayanarak ilgili bölümü yazdım. Hatıralar, Beyazıt Kütüphanesi'nde vardır elbette. Ama ben 'altını çizerek' okurum ve kitaba sahip olmak isterim. Eğer internette yer alsaydı sorun kalmayacaktı. Ama o da olacak. Göreceksiniz. ABD gibi, Çin gibi Türkiye de kitaplarını internete taşıyacak. Siz kağıda tapıyorsunuz. Selüloz fetişizmi yapıyorsunuz. Bu yüzden de kütüphanelerin demokratikleşmesine, yani internet üzerinden herkese açılmasına karşısınız. "Türkiye'de, 267'si kapalı 1433 kütüphane var" diye yakınıyorsunuz. Bugün için az... Yarın için çok fazla! Esasen depo (müze) olan ve ancak kitabın "kağıda basılmış halini görmesi gereken" araştırmacıların faydalanacağı 5-10 büyük kütüphane yeter de artar bile. Kitapları dijitalleştirip halka açtığımızda, onca binaya ihtiyacımız kalmayacak. Çünkü bilgisayar olan her yer; evimiz, okulumuz, ofisimiz ya da sokağın ilerisindeki internet kafe devasa bir kütüphane olacak.
|