| |
|
|
Köşk'e bir kadın çıkarsa
Cumhurbaşkanlığı seçimi dönemlerinde çeşitli siyasi fanteziler üretilir. Bunlardan biri, seçime birkaç ay kala, şartları hiç göz önüne almadan " Halk seçsin " demektir. Bence de halk seçebilir ama bunu şimdi mi söylüyorsun? Bir başka fanteziyi de, herhangi bir temeli olmadan, " Köşk'e bir kadın çıksın " diyenler ortaya atıyor. "Cumhurbaşkanı kadın olsun" demekle, " Engelli olsun ", " Kürt olsun ", " Sanatçı olsun " demek arasında ciddi bir fark yok aslında. "Kimlik" üzerinden hareket ederek cumhurbaşkanı seçilir mi? Tam bir saçmalık! Ama bir an için bu fanteziyi makul bulalım ve üzerinde biraz düşünelim. Ben " Çankaya Savaşları " başlıklı diziyi hazırlamak için bir sürü kitap, makale, haber, röportaj okudum. Bu kaynakları dizinin sonunda vereceğim. Ancak birkaç tanesinden hemen söz etmek istiyorum: Eski Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Erdil Akay, " Korutürk'lü Yıllarım " adıyla anılarını kitap haline getirdi. Çankaya'daki gündelik yaşamı anlatan bir başka kitabı da Köşk'ün basın danışmanı olan Ali Baransel yazmıştı: " Bıçak Sırtında ." Bir sürü örnek arasında, son olarak eski cumhurbaşkanlarından Kenan Evren aynı şeyi ifade etti: " Çankaya Köşkü modern bir hapishane gibi... " Yukarıda sözünü ettiğim kitapları, Evren'in sözüyle birlikte okursanız şu sonuca varırsınız: Cumhurbaşkanı müthiş bir bürokratik ağ içinde yaşıyor. Hemen her şey kurala bağlanmış durumda. Görevler belli. Davranış biçimleri, sarf edilecek sözler belli. Şimdi bu şartlar altında bir kadın olsa ne fark eder, erkek olsa ne fark eder. Sadece ayrıntılar değişir. Gelelim olayın 'makro' boyutuna. Önümüzde Türkiye'den ve dünyadan iki örnek var: Bizde Tansu Çiller, İngiltere'de Margaret Thatcher . Başbakan olan Tansu Çiller'den başlayalım. Söyler misiniz Allah aşkına: Tansu değil de ne bileyim " Taner Çiller " olsaydı, bir fark olur muydu? Efendim bazı siyasetçilerin elini tutarak, gözlerinin içine bakarak (mesela Murat Karayalçın ) onları ikna ediyormuş. Ee, ne olmuş yani ellerini tutuyorsa? Mesela Süleyman Demirel de hayatı boyunca insanları, hem de gayet zeki, bilgili, kurt politikacıları çeşitli konularda ikna etmedi mi? Demirel'den laf açılmışken... Bir kadın cumhurbaşkanı, 28 Şubat döneminde Demirel'den farklı mı davranırdı? Şunu soruyorum: Tabii herkesin anlayışı, yaklaşımı, üslubu başkadır ama sadece ve sadece kadın olduğu için mi farklı davranırdı? Margaret Thatcher'ı hatırlayın: ' Demir Lady' derlerdi kadına. Kolay kolay taviz vermeyen, sert ve inatçı bir politikacıydı. 1980'li yıllarda koca İngiltere ekonomisini, değişen dünyaya uyum sağlaması için dönüştüren odur. Üç beş tali hareketini saymazsanız, bir erkekten ne farkı vardı? Kadın cumhurbaşkanı için bunları düşünüyorum... Ama konu milletvekilliği seçimlerine gelirse... Bakın o zaman durum değişir. Türkiye'de ciddi bir " kadın sorunu " var; daha doğrusu erkeklerin kadınlara yarattığı sorunlar var. Bu sorunları hiç olmazsa hafifletmek için kadın bakış açısına sahip, yani dünyaya kadın gözüyle bakacak ve ona göre kanunlar çıkartacak, uygulama yapacak siyasetçiler gerekiyor. Bu nedenle de kadınların milletvekili olması şart. Ancak erkek siyasetçiler, " bu, erkek işidir " diyerek kadınları engelliyor. O yüzden de parti yönetimlerinin kadın sorunlarına el atacak kadınları Meclis'e sokmak için " pozitif ayrımcılık " yapmaları, kadın kotaları belirlemeleri gerekiyor. Ben başka çare göremiyorum. Özetle olaya öncelikle "işlev" açısından bakmak gerekiyor. Kadın cumhurbaşkanı, Köşk siyasetine kayda değer bir yenilik getiremez. Sadece dünya kamuoyunda, " Aaa, Müslüman Türkler bir kadını seçmiş " denir, olumlu puandır ama o kadar. Buna karşılık kadın milletvekili sayısının artması ciddi değişikliklere yol açabilir.
|