|
|
Bir intiharın perde arkası
Nida Ünsal'ın o meydan okuyan tavrının, o kocaman kocaman laflarının, ablasını ve abisini yok sayışındaki o pervasızlığının altından kırılgan bir kadın çıktı. Kısa bir ilişkinin ardından, kendisine hiçbir açıklama yapmadan başka bir ilişkiye giden Okan Bayülgen'e bile kafa tutan o güçlü kadın; bir zayıf anında bileklerini kesmeye kadar götürmüş işi! Oysa daha bir ay önce televizyon programımıza konuk olmuştu. Yaşadığı onca zorluktan zaferlerle çıkmışa benziyordu. İzmir'den İstanbul'a uzanan o zor yolculuğu tamamlamış gibiydi; yendim seni İstanbul der gibiydi. Müthiş bir güvenle konuşuyordu; 'gencim, güzelim' diyordu. Ama demek ki gece kulüplerinin kulislerinde yatıp kalkarken ya da Hadımköy'deki bir işyerinin köhne ve soğuk odasında bir battaniyenin altında ısınmaya ve uyumaya çalışırken bile bu kadar umutsuz, bu kadar çaresiz hissetmemişti kendini. Oysa artık Nişantaşı'na taşınmıştı, belki cebi de biraz para görmüştü. Yani iyiye gidiyor gibi görünüyordu her şey. Ama öyle değilmiş. Bu macera dolu hayatın geldiği nokta, ne yazık ki gazetelerin üçüncü sayfasına haber oldu. Demek ki, hayatla ve herkesle dalgasını geçen o kocaman kadının içinde bir küçük kız çocuğu varmış hâlâ. İstanbul'un insanın içini üşüten yalnızlıklarına, yorgun düşüren savaşlarına katlanamamış besbelli. Niye anlattım bu öyküyü? Çünkü gözlerini İstanbul'a dikmiş o kadar çok genç var ki, Türkiye'nin dört bir yanında. Hepsi televizyonlarda gördükleri yaşamlara özeniyor, hepsi birilerinin yerinde olmak, son derece şaşaalı gördükleri o hayatların içinde yer almak istiyor. Ama bunu başarabilenlerin sayısı da bir elin parmaklarını geçmiyor. Geri kalanlar mı? Kimi kendini alkole veriyor, kimi uyuşturucu batağına saplanıyor, kimi fuhuş operasyonunda yakalanıyor, kimi sadece birilerinin sevgilisi oluyor ve kimi de bileklerini kesip kendini öldürmeye çalışıyor.
|