| |
Kırılma noktası
Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Hayri Kıvrıkoğlu ile KKTC Başbakanı Ferdi Sabit Soyer arasındaki gerginlik, aslında bir "Kırılma"yı açığa çıkardı. Adada herkesin bildiği ama pek seslendirmediği derin bir kırılmayı... O kırılmayı tam da Korg. Kıvrıkoğlu ile Soyer arasındaki gerilime neden olan konu tetikledi: Kimlik. Korg. Kıvrıkoğlu, Kıbrıslılar'ın Soyer'e çıkışırken sıraladığı simgelere ve değerlere dayalı bir "Türk kimliği"ne sahip olmalarını istiyor: Toplantılarını İstiklal Marşı ile açmalı, şehitler için saygı duruşu yapmalı, salona Atatürk portresi ve Türk bayrağı asmalı. Komutan daha öteye gitmedi ama bazı çevreler adalıların kendilerini "Kıbrıs Türkü" diye tanımlamasından bile rahatsız oluyor, sadece "Türk" demelerini istiyorlar. Kıbrıs Türkü ise kendini Anadolu Türkü'nden ya da Türkiye Türkü'nden farklı görüyor. Dili farklı, değerleri farklı, kültürü farklı, milliyetçilik anlayışı farklı... Ve bu farklılıktan kaynaklanan gerilimler, KKTC toplumunu hızla kamplaşmaya sürüklüyor. 1.5 ay önce açıklanan nüfus sayımına ilişkin yorumlar bu tehlikeli gelişmenin alarm zillerini çaldı. Sayımda Türkiye kökenlilerin KKTC'de çoğunluğu ele geçirdiği veya geçirmek üzere olduğu ortaya çıktı. Bu tablo üstüne bakın KKTC basınında ne yorumlar yapıldı: "Adada Kıbrıslıtürk toplumu hızla yok oluyor. Artık bu adanın iki ana toplumundan biri değiliz. O eskidendi. Bir Kıbrıslırum toplumu var şimdi, bir de Türkiyeli toplum. Biz üçüncülüğe düştük. Ermeni ve Maruni toplumları gibi." Bir başka örnek: "Nüfus sayımı sonrasında şunu farkettim: Herkes 'İkinci çocuk ne zaman' diye sormaya başladı. Ve herkes birbirine 'Aman korkmayın, bir çocuk daha yapın' diye yalvarıyor! " (ABD'de Siyahlar'a karşı azınlığa düşmekten korkan Beyazlar'ın sendromu) Buyurun bir tane daha: "Bu adaya Türkiye'den kontrolsuz bir şekilde gerçekleşen insan akışı var. İşte bu uygulamalar sonucu nüfus yapımız yozlaştı. Birbirine kaynaşmayan bir kültürel yapı, tutmayan bir aşı var ortada. Ve biz kendi memleketimizde yabancı gibi yaşama noktasına getirildik." Katılalım veya katılmayalım; Kıbrıs Türkü'nün iç dünyasında kasırgalar estiren duygu bu; "Kendi memleketinde yabancılaşmak..."
Farklılığa saygı şart Türkiye'den gönderilen bazı mesajlar da, ne yazık ki, bu duyguyu veya öfkeyi kamçılıyor: "Daha kuruluşunda Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsızlığı sınırlıydı. Bu altı çizilmesi gereken noktadır. Kıbrıs sorunu Türkiye'nin ve KKTC'nin güvenliklerini ilgilendiren milli ve ortak bir sorundur." (Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ) "KKTC vatan toprağıdır, bir karışını vermeyiz. KKTC'yi korumak, kollamak ve yüceltmek, bayrağımızı en yükseğe taşımak hepimizin başlıca görevidir. Bu görev hiçbir zaman sona ermeyecektir." (Korg. Kıvrıkoğlu) Bu mesajları Kıbrıs Türkü'nün ciddi bir bölümü "Askeri vesayet rejiminde yaşamak" diye algılıyor, 1974'te adaya kurtarıcı olarak giden orduyu da şimdi maalesef "İşgal gücü" görüyor. Karşı çıkanlara da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararını hatırlatıyor: "KKTC, Türkiye'nin alt yönetimidir." Türkiye, özellikle askeri yetkililer, Kıbrıs Türkü'ne bakışını gözden geçirmeli, onun korkularına, kaygılarına, kültürüne, değerlerine, kısacası kimliğine ve farklılılığına özen göstermeli. Yoksa adanın kuzeyinde azınlıkçoğunluk kavgası bir başlarsa, 40 bin askerle bile KKTC ayakta tutulamaz. Tabii asıl niyet, Rauf Denktaş'ın düşlediği gibi, birgün ilhak etmek değilse...
|