Nevruz korkusu
Türkiye yine gerilimli bir çalkantılı dönemin eşiğinde. "Apo zehirlendi" iddiaları Nevruz Bayramı'nı bir korku filmine dönüştürmenin senaryosunu şimdiden oluşturdu. Sayısı tartışmalı bir Kürt nüfusumuz var.Kimileri olabildiğince küçük, kimileri olduğundan fazla gösterme çabası içinde bu nüfusu. Sayısı ister 7, ister 20 milyon olsun, azımsanamayacak bir kitle bu. Bu nüfusun bir bölümünün duruşuna itirazım, "bir lider tapınması" içine girmeleri ve 9 yıldır kendi başına yaşayan bir adamın belirlediği çizginin dışına çıkamamaları. Varlık nedenini dağa adam gönderme, dağda adam tutmayı mitleştirmekten alan bu kişi, şiddeti coğrafyamızın bir parçası olarak tutarak faşizan bir atmosferin doğmasına yardımcı oluyor. Bununla da kalmıyor, Kuzey Irak'ın sürekli bir tehdit olarak gündemde kalmasına yol açıyor. Ayrıca kendisini "ekolojik bir kuruluş" olarak ilan eden bir örgütün aslında varlık nedeni ortadan kalkmış durumda. Ancak "birilerinin" çıkarı uğruna varlığını sürdürüyor. Şiddeti siyasetin temel unsurlarından biri olarak kullanan böyle bir yapılanmanın demokratik bir siyasi sistem içinde yeri olamaz. Demokratik bir hukuk devletinde siyaset yapanların, kendileriyle şiddeti temel alan böyle bir yapılanma arasına temel bir çizgi çizmesi gerekir. Bunlar hep altını çizdiğimiz gerçekler. Ancak önümüzde yine "korku" ile beklenen bir Nevruz var. Bir bayram olarak coşkuyla kutlanması gereken Nevruz, yeni gerilimlerin kaynağı şu anda. Önceki gece DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir ve bölge belediye başkanları ile bir aradaydık. PKK'nın bölge siyaseti üzerinde etkisini yukarıdaki çerçeve içinde kendilerine de ilettim. Tek adama tapınma çizgisinde bir akıl tutulması yaşandığını anlattım. Toplantıda bulunan gazeteci arkadaşlarımız, demokratik açılımların ardından PKK gölgesinde kalan yayın organlarının şoven bir anlayış tutturmasının yarattığı sıkıntıları dile getirdi. Bunlar gerçek. Ancak bu Nevruz'un, Türkiye'nin iyikötü elde ettiği kazanımların elden çıkma bahanesi olmaması gerekir. Siyasetçiler, bölgedeki atmosferin geçen yıla oranla daha olumsuz yönde değişmesinden, Kürtçe üzerine uygulanan baskıların artmasından yakındı. Ahmet Türk, "Devlet çatışmasız bir demokratik siyasetin kapılarını açmalı" dedi. Dağlarda binlerce silahlı gencin gezdiği, dağa çıkmanın hem siyaseten, hem kültürel olarak yüceltildiği bir ortamda bunun kolay olmadığının da farkında. Bu nedenle, tam açık olarak ifade edemediği bir "silahsızlanma projesi" nden söz etti. Bu projeyi hayata geçirebilmek için bu Nevruz'un şiddet ortamından uzak geçmesinin önemine işaret etti. Hükümetin içinde bulunduğu durumun zorluğunu anladıklarını ama bazı bakanların tutumlarını anlamakta zorluk çektiklerini söyledi. Evet, Nevruz'u her türlü şiddetten, masum insanların canını yakacak gelişmelerden uzak tutmak önemli. Bunun için iktidara da görev düşüyor olabilir. Ama bölge siyasetçilerinin de üzerlerine düşen tarihi sorumluluğun farkında olmaları ve artık lider tapınmasına dayanan, şiddeti bir araç olarak kullanmaktan çekinmeyen ve gücünü bir kişinin çıkarına bağlı olarak herkesin kullanımına sunmaya hazır bir yapılanmayla aralarına mesafe koymaları gerekir. Bunu hem soydaşlarının, hem de Türkiye'nin selameti için yapmaları bir zorunluluk.
Yarın: Lidere tapınma örnekleri
|