|
|
|
|
|
|
Manzara karın doyurur mu?
Doğatepe'de Fatih Köprüsü bütün görkemiyle ayaklarınızın altında. Rumeli Hisarı'nın burçları arasından Anadolu Hisarı'nı, Küçüksu Kasrı'nı görüyorsunuz. Manzara tamam da ya yemekler?.
Her gün İstanbul'un trafiği ile boğuşan, günün en az iki saatini yollarda geçiren biri olarak zaman zaman bu kenti terk etmeye niyetlenmeme rağmen, burada yaşayan pek çok kişi gibi ben de İstanbulsuz yapamıyorum. Hemen her köşesini bildiğimi sandığım bu kent, arada bana öyle hoş sürprizler yapıyor ki, dünyanın neresine gidersem gideyim, İstanbul gibisini bulamayacağımı bir kez daha anlıyorum. İstanbul'a olan duygularım tutkulu bir âşığınkine benziyor; kâh ondan nefret ediyorum, kâh bir köşesinden ona baktıkça içimi bir coşku kaplıyor, onu çok sevdiğimi bir kez daha fark ediyorum ve "İyi ki İstanbulluyum!" diyorum.
HELİKOPTERDEYMİŞSİNİZ
GİBİ... "Hoppala, bir restoran tanıtım yazısında İstanbul'a bu ilanı aşk da nereden çıktı?" diye düşündüğünüzü tahmin ediyorum. Ne yapayım, az önce beni tekrar coşturan, içimi hoplatan bir köşesinden geldim İstanbul'un. Doğatepe Restoran. Adları birbiriyle kafiyeli Duatepe Parkı'nın içinde. Sanki helikopter ile yükselmiş, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün Avrupa kulelerinin tepesi hizasına çıkmış, buradan köprüyü ve Boğaz'ı seyrediyor gibisiniz. Fatih Köprüsü bütün görkemiyle ayaklarınızın altında, Anadolu'ya çelikten bir yay çizerek kavuşuyor. Gözlerinizi biraz aşağılara yönelttiğinizde Rumeli Hisarı'nın burçları arasından Anadolu Hisarı'nı, Küçüksu Kasrı'nı görüyorsunuz. Ve Boğaz, böylesine yukarıdan bakıldığında ince uzun bir göl gibi hareketsiz, bir uçtan öbür uca uzanıyor. Manzaranın etkisinden kopup içeri girdiğinizde, sizi sıcak atmosferli bir mekân karşılıyor. Pencerelerin önündeki masalar restorana girerken insanı büyüleyen manzaradan tümüyle paylarını alıyorlar ama ortalarda oturanlar bile Fatih Köprüsü görüntüsünden mahrum kalmıyorlar. Gelelim yemeklere. Mönü oldukça standart. Yerli ve yabancı peynir çeşitlerini içeren peynir tabağı, akya balığından pastırma, lakerda, füme somon, karides ve çirozdan oluşan bir füme balık tabağı, zeytinyağlı tabağı, pane soğan, peynir pane, tavuk kroket, yengeç bacağı kroket ve peynir toplarının yer aldığı sıcak aperitif tabağı, tava sarımsaklı karides, yengeç köftesi, başlangıçları oluşturuyor. Ana yemekler ise genellikle ızgara et ve balıklardan seçilmiş. Izgara dana bonfile, Madagaskar biber soslu süt dana pirzola, dana antrikot, bir tür yoğurtlu kebap olan Doğatepe yayla kebabı, köfte, pirzola, sac kavurma, piliç turnedo ve tavuk şiş etleri; levrek, jumbo karides, şiş somon ızgara deniz ürünlerini; pazı yaprağında somon, fırında çipura, güveçte deniz mahsulleri ise işlem görmüş deniz ürünlerini temsil ediyor.
PERSONEL ÇOK İLGİLİ Biz önden ortaya peynir ve füme balık tabağı söyledik. Ardından da ana yemek olarak sarımsaklı patates graten ve sebzelerle servis edilen kuzu pirzolası; sarımsak ve domatesli mantar kavurması ve patates püresi garnitürlü biber soslu dana pirzola; mantarlı ve ıspanaklı piliç turnedo ısmarladık. Mutfağın katkısı olmadan sofraya gelen peynir ve balık tabaklarına söylenecek bir şey yok. Olması gerektiği gibiydi. Ama ana yemekler için aynı olumlu görüşü paylaşamadık. Garnitür olarak konulmuş patates ve sebzeler çiğ kalmıştı. Benim kocaman porsiyon dana pirzolam ise sanki özenle bulunabilecek en sert et seçilerek pişirilmişti. Bitirmem mümkün olmadı. Buna karşılık tatlılarda oldukça hoş bir sürpriz yaşadık. Karamel dondurmalı kestane mus ve rokoko başarılıydı. Ama sofranın en başarılı öğesi, yemeğin üzerine içtiğimiz okkalı mis gibi Türk kahvesi oldu. Doğatepe'nin şarap mönüsü ise sadece Kavaklıdere ve Doluca'nın şaraplarından oluşturulmuş. Şarap fiyatları birçok restorana göre makul tutulmuş. Yemek fiyatları içinse aynı şeyi söylemek pek mümkün değil. Sonuçta Doğatepe Restoran konumunun, olağanüstü manzarasının, sıcak ve ilgili servis personelinin avantajlarını yaşıyor. Ah bir de yemekleri daha iyi olabilse!..
DENİZ ERBİL
|
|
|
|
|
|
|
|
|