| |
Muhalefet krizi tarihi yanılgının sonucudur
Türk siyasetini tarihi yanılgılar içinde yorumluyoruz. Genellikle de sebeplerle sonuçları karıştırmaktayız. Örneğin ANAP, Turgut Özal Çankaya'ya çıkıp partisinin başını boş bıraktı diye 1991 seçimlerinde gerilemedi ki. ANAP Özal'ın Genel Başkan olduğu dönemin sonunda zaten yıpranma sürecine girmiş ve yerel seçimlerde büyük bir hezimet yaşamıştı. Turgut Özal Çankaya'ya çıkarak, kendisini bu sürecin dışında tutmayı da denedi. Aynı şekilde Demirel Çankaya'ya çıktığı için DYP gerilemedi ki. Merkez-sağdaki bölünme dolayısıyla DYP zaten gerilemişti ve DYP ancak SHP ile koalisyon kurarak iktidar olabilmişti.. Bugünkü siyasal koşullar içinde Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olup, AK Parti'yi Abdullah Gül'e bırakırsa, Kasım genel seçimlerinde bu partinin gerileyeceği yargısına varmak çok doğru olmaz. Çünkü kamuoyu yoklamalarına göre AK Parti inişte değil. Bu noktada iktidardaki partinin durumundan ziyade, muhalefetin neden güçlenmediğini anlamaya dönük tahliller yapılmalıdır.
RAKİPSİZ İKTİDAR Çeşitli çevrelerden çok farklı kesimlere mensup insanlarla yaptığımız görüşmelerden anlıyoruz ki, AK Partili olmayan ve bu partinin kökenindeki Milli Görüş ideolojisine temelden karşı olanlar bile, "İstikrar 4-5 yıl daha sürsün" gerekçesiyle, bu partinin iktidarda kalması beklentisi içindeler. "İstikrar" kavramının somut içeriğinde ise, ekonomiye bakış açısı, yabancı sermayeye dönük olumlu yaklaşım, AB üyeliği için gösterilen çabalar, dış ilişkilerde izlenen ılımlı yol da var. Yani AK Parti'nin hala rakipsiz iktidar adayı olarak görülmesinin ana nedeni bu partinin geniş kitleler tarafından tartışmasız benimsenmesinden çok, özellikle ana muhalefet olan CHP'nin siyasal çizgisinin AK Partili olmayan merkezdeki kitlelerde ürküntü yaratmasıdır. Dünkü Posta'daki yazısında Rauf Tamer, bu durumu şu cümlelerle çok güzel özetlemişti: - Bu parti, başında Erdoğan'la seçime giderse mi daha çok oy alır, yoksa Erdoğansız giderse mi? Bunu kimse tahmin edemiyor. Yapılan bütün anketler, şimdiki şartlara göre, yani Erdoğanlı bir partiye endekslenerek yapılmıştır. Erdoğansız bir anket görmedik henüz... Mesela Abdullah Gül'ün performansını kimse ölçmedi. Bu yüzden ben de bir yorum yapamıyorum. Ama yaz ayları başlamadan, bu bulgular size ulaşacaktır. Keşke Baykalsız bir CHP'yi de test edebilseydik. Kanımızca CHP'nin şu anda izlediği politika "Tarihi yanılgılar"a örnek olarak verilebilir.
KÖKTEN DEVLETÇİ CHP varlık sebebi ile, Türkiye'de modernleşmenin, Batılılaşmanın, demokratikleşmenin, özgürlüklerin partisi olmak konumuna gelmiştir. Atatürk'ün 1920'lerde gerçekleştirdiği reformlar ve özellikle laiklik olmasaydı ve İnönü 1946'da demokrasiye geçme kararını almasaydı, bugün Türkiye AB'nin üye adayı olamazdı. Olsa olsa, Pervez Müşerref'in Pakistan'ı gibi, ABD'nin değerli bir müttefiki olurduk. Bugünkü CHP ise, "Kökten devletçi" bir parti kimliğinde kendi geçmişini yok sayan bir "3'üncü Dünyacı Parti" görünümü veriyor. Eskiden resmi ideoloji ile başı derde giren yazarların, düşüncelerin arkasında CHP bulunurdu. Bugün ise CHP Orhan Pamuk'un Nobel almasına sevinmiyor, 301'inci maddeye bekçilik ediyor, Hrant Dink suikasti arkasından gösterilen uygar dayanışmaya karşı çıkıyor. CHP'nin söylemlerinden bu partinin AB'ye karşı olduğunu, Irak'a askeri müdahale gibi bir macerayı pompaladığını falan izliyorsunuz.
TARİHİ YANILGI Yani bugünkü CHP'nin iktidar adayı olması, geniş ve tarafsız kitlelerde istikrarsızlık işareti olarak algılanabilir. İşte bu tarihi yanılgıdan kaynaklanan bir durumdur. Sol-sağ kamplaşmasının bittiği, doktriner ideolojilerin müzelik olduğu, "Amerikan Rüyası"nın balon gibi söndüğü bir yeni dünyada, sade sosyal demokratların değil muhafazakarların da sarıldığı yükselen değerler, AB'nin yazılı hale getirdiği "Kopenhag Kriterleri"dir şimdi. Laikliğin çağdaş bekçiliğinin temel göstergeleri de, Kopenhag Kriterleri'nin içeriğinde vardır. Ve sadece laiklik bile başörtüsü kavgasına sıkıştırılamayacak kadar derin ve evrensel boyutlara sahiptir. Kısacası CHP her konuda reaksiyoner devletçi olmak yerine, Kopenhag Kriterleri'nin sahipliğini AK Parti'nin elinden alabilseydi, dünyalı olmanın öncülüğünü yapsaydı, bugün kimse "AK Parti alternatifsiz iktidar adayı" diyemezdi. Bir başka deyişle Deniz Baykal, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in çizgisini izlediği kadar, toplumun yarına ve vizyona dönük beklentilerine de kulak verseydi, bugünkü tarihi yanılgının rejisörü olmazdı.
|