Evren'e lâf eden döneklere bir federasyon dersi
Kenan Evren, Türkiye'nin eyalet sistemine geçmesi gerektiğini söylediği için günlerdir kıyametler kopuyor. İşin beni en çok güldüren tarafı da, seneler boyu eyalet sistemi yahut federasyon hayalleri kuran mâlum kesime mensup zevâtın, bu sözler sırf Kenan Evren'e ait olduğu için herşeye karşı çıkması... Bizim aydınlarımız aslında hep böyledir. İşlerine gelmeyen durumlarda önceden savundukları herşeyi inkâr ederek hemen taraf değiştirmekte yahut kendi düşünemedikleri ve akıllarına getiremedikleri için haset çektikleri konularda derhal muhalefete geçmekte üstlerine yoktur! "Aydın" denen bu zevâtın Kenan Evren'in eyalet sistemi konusundaki sözlerinden sonra takındıkları tavır, hattâ işi Paşa'nın yargılanması gerektiğine kadar götürmelerinin sebebi, sadece budur: Senelerce muhalefet ettikleri Evren Paşa'nın, kendi inandıkları doğrultuda konuşmasına bile karşı çıkmak zorunda olmaları... Hemen her davranışlarında eski bir şâirin "Bilmez ki sorsun / Sormaz ki bilsin / Bilse sorardı / Sorsa bilirdi" mısralarını doğrulayan aydınlarımıza, bundan 70 küsur sene önce yapılmış olan çok daha geniş çaplı bir girişimi hatırlatacağım: Atatürk'ün 1930'larda federasyon tezine sıcak bakmasını ve Türkiye ile Irak'ın federasyonu andıran bir şekilde biraraya gelmesinin hazırlıklarının yapıldığını...
İmza töreni öncesi suikast 1909'daki 31 Mart isyanını bastıran Hareket Ordusu'nun meşhur kumandanı Mahmud Şevket Paşa'nın kardeşi ve Irak'ın yıllarda başbakanı olan Hikmet Süleyman, federasyon görüşmeleri için Bağdat ile Ankara arasında mekik dokumaktadır. Mustafa Kemal ve İsmet Paşalar ile defalarca görüşür ve iş, tarafların konuyu resmbir şekilde karara bağlamasına kalır. Anlaşmaya Irak adına imzayı Hikmet Süleyman ile Genelkurmay Başkanı Bekir Sıdkı Paşa beraberce koyacaklardır. Paşa, Bağdat'tan Ankara'ya gitmek üzere yola çıkar ama Musul'da aktarma yapacağı trene gitmek üzere iken suikaste uğrar ve iki korumasıyla beraber orada can verir. Irak, sonraki günlerde bir keşmekeşe girer. Bağdat'da, bir tutuklama furyası yaşanır, iktidarı Bekir Sıdkı ile beraber paylaşan Hikmet Süleyman krala istifasını verir ama bir müddet sonra o da tutuklanır. Neyle itham edildiği tam belli olmadan idama mahkûm edilir ama Bağdat'ta gerçek iktidarın sahibi olan İngilizler, Hikmet Süleyman'ı asmaktan son anda vazgeçip iki sene sonra affederler. Bekir Sıdkı Paşa'nın katilleri ise bir türlü bulunamaz, ayaklanmalarla darbeler birbirini takip eder.
İngiliz oyunu mu? Bütün bu işlerin arkasında bulunduğu Irak'ın sahip olduğu petrolü Türkiye ile paylaşmasını önlemek için kralları bile ortadan kaldıran İngiltere'nin bulunduğuna inanılmaktadır. İngiltere, sonraki senelerde Irak'tan çekilecek, memlekete Baas Partisi hâkim olacak ve bu kanlı hâkimiyet Amerikan işgaline kadar devam edecektir. Ben, hadisenin ayrıntılarını cumhuriyet döneminin önde gelen gerçek entellektüellerinden ve beyefendilerinden olan Cahit Kayra'dan öğrendim. Bürokratlığı, politikacılığı ve sanatkârlığı bir ömür boyu birarada götürmüş olan Cahit Bey, Türkiye-Irak Federasyonu konusundaki hazırlıklardan 1952'de genç bir maliye memuru iken Irak petrollerindeki Türk hissesi için temaslarda bulunmak üzere defalarca gittiği Bağdat'ta haberdar olmuş. Hadiseyi federasyon çalışmalarına katılan ve 1950'lerde hayatta bulunanlardan, yani birinci derece kaynaklardan dinlemiş. İşte, Evren Paşa'nın eyalet konusunu gündeme getirdiği bugünlerde, yakın tarihimizin derinlemesine incelenmesi gereken bir muamması... Türkiye ile 1930'ların petrol devi Irak'ın güçlerini taaa o senelerde birleştirmiş olduklarını bir hayal edelim: Biz şimdi petrol ülkesiydik, ne Kuzey Irak derdimiz vardı, ne de Amerikan işgali... Üstelik, hadisenin yakın şahitleri de hayatta. Cahit Bey İstanbul'da yaşıyor ve ardarda çok güzel eserler veriyor; Başbakan Hikmet Süleyman'ın ailesi de, Ankara'da: Prof. İhsan Doğramacı, Hikmet Süleyman'ın kızı Ayser hanımefendi evlidir, yani sâbık başbakanın damadıdır.
|