|
|
Bu yazının gerçek kişi ve kurumlarla hiçbir ilgisi yoktur
Türkiye'nin en popüler ve yanıtı merak edilen sorularının başında şu yer alıyor: "TSK, Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmasına ne der?" Bugünlerde, Genelkurmay Başkanlığı'nda tanıdıklarına ulaşma ve randevu alma isteği rekor kırmak üzere. Araya hatırlı birilerini, ortak dostları sokup komutanlarla görüşüp, bir şeyler öğrenip gelecek dönemdeki işlerini ona göre ayarlamak isteyen çok sayıda kişi var. Senaryolar: Öncelikle konuşulan senaryoları aktaralım. Kimileri, "Asker beklenen çıkışı gerçekleştirecek. Bugün yarın açıklama gelir, 'İstemiyoruz' diyecek" iddiasında. "Sivil toplum örgütleri dahil bir toplumsal duruş oluşturulacak ve Erdoğan'ın istenmediği kendisine ve partisine hissettirilecek" tezini savunanlar var. Kimi işi iyice abartıp darbe senaryosuna kadar götürüyor. Bazıları da "Hiçbir şey olmayacak" tezini işliyor. Spekülasyonun ve komplo teorisinin haddi hesabı yok. Hatta, "Erdoğan ile asker arasında gizli anlaşma var. Başbakan Köşk'e yürüyor" diyenler bile mevcut. Peki ne olacak?: O zaman şimdi size ilginç bir anımı anlatayım. Yıllar evvel uzak bir ülkeye gitmiştim. Tesadüf bu ya, bu ülkede de Türkiye'deki durumun aynısı söz konusuydu. Cumhurbaşkanlığı'nı çok isteyen ama daha net kararını vermeyen ve gelişmeleri izleyen bir lider vardı. Aynı şekilde, onun da Cumhurbaşkanlığı adaylığına askerlerin ne diyeceği merak edilmişti. Şansım yaver gitti ve oldukça hatırı sayılır biri ile konuşarak o ülkede neler yaşanabileceğini öğrenmiştim. Bakın bana neler anlatıldı: "Bizim ülkede askerlerin kişilerle ve isimlerle hiç problemi olmadı. Ama iki noktada hassaslardır: Rejime yönelik kökten dinci tehdit ve bölücü terör. Bu ikili hassasiyete yönelik bir yanlış adım atıldığında kim olursa olsun askerler hemen reaksiyon verir. Burada, Cumhurbaşkanlığına giden yolda da, o isimle ilgili pek seslerini çıkarmadılar. Bir keresinde taraflar galiba konuştu. Ancak, birkaç kez de çeşitli yerlerde kafalarındaki lider tarifini yaptılar. O da yanlış hatırlamıyorsam şöyle idi: "Anayasa'yı, laik sistemi, ülkeyi kuran liderin ilkelerini içine sindirmiş, bunların gereğini daima uygulayan, önceki Cumhurbaşkanının geri çevirdiği sakıncalı kararname ve atamaları iyice elemeden onaylamayan, Silahlı Kuvvetler'in komuta kademesindeki atama teamüllerinin kimyası ile oynamayan, devlet organlarını eşgüdüm içinde çalıştıracak, siyasetle bağını kesmiş uzlaşmacı bir isim. Kısacası Cumhurbaşkanlığı makamına gelişi, rövanş olarak görülmeyecek bir kişi. Ülkenin temel değerlerine sahip çıkan bir zihniyetten bahsetmişlerdi..." Tam bu sırada, "Peki, bu muhtemel adayın haricinde hemen ardından gelen 2. önemli isim ya da diğer adaylar çıkmadı mı, o zaman ne oldu?" diye sordum. "Fark etmez. Kim olursa olsun, bu tanım herkes için geçerliydi" yanıtını aldım. "Ya, demokrasi, üye olmaya çalıştığınız uluslararası kurumlar ve piyasalar ne oldu?" sorusunu yönelttim. "Hepsinin herkes farkındaydı. Çok keskin bir bıçak üzerinde adeta bir dans gibiydi" denildi. "Örtü"lü meseleleri hiç sormadım. Orada, sorun muhtemel aday veya diğerlerinin bir ara çözüm bulması şeklinde çözülmüş. Kafamda bir soru daha kalmıştı: "Ama sizin ülkenizde seçimlere çok az kalmasına rağmen hiç ses çıkmamış. Bütün bunlar ne zaman oldu?" Cevap çok ilginçti: "Bazı anlar vardır. Saatin tik taklarını duyarsınız ama zamanın geçmediğini hissedersiniz. Bizim ülke de böyle. Bir, bir buçuk ay çok uzun zaman. Her şeyin yeri ve zamanı vardır. Bir keresinde kurumsal kimlikle ilgili tepki vermeleri gerekti ve verdiler. Belki bu örnek size bu ülkede gerektiği zaman gereken çıkışın yapılacağını ve gelişmelere göre adım atılacağını net olarak anlatmıştır. Kısacası sorun, sistemsel hassasiyetlerde otomatik refleks mekanizmalarını işletebilecek bir isimle çözüldü. Tabii Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde çevreden gelen sivil sesler ve tavsiyelere de kulak verilmişti." İşte böyle. Bakalım bizde nasıl olacak? Unutmadan önemli bir dip not: Bu yazının Türkiye'deki gerçek kişi ve olaylarla hiçbir ilgisi yoktur.
|