|
|
Başarıya aşırı odaklanmak yıkıcıdır
Çocuklarımızın yarı yıl tatili bitti. Tatil boyunca en çok duyduğum cümlelerin başında "Karnemiz pek iyi değil," ya da "Karnemiz çok kötü," geliyor. Bu karnelerin bir kısmı gerçekten kötü denilebilecek karneler ama bir kısmını elime aldığımda hayretle ailenin yüzüne bakıyorum. Çünkü en düşük not üç, bazen bir tane iki olabiliyor, kalanlar ise dört ve beş. "Zayıfı olmadığının farkında mısınız?" diye sorunca yanıt değişmiyor: "Çok daha iyisini yapabilir ve yapması gerekir." Bir yanda beklentileri karşılanmadığı için mutsuz bir anne baba, diğer yanda elinden geldiğini yaptığını düşünen, niçin bu nedenle takdir edilmediğinin hayal kırıklığını yaşayan bir çocuk. Doğru yanıt, 'Başarı nedir?' sorusunda sanırım. Çünkü başarıyı bizim beklentilerimizin karşılanması olarak algılıyoruz. Çocuğumuzun ya da herhangi birinin kendi içinde gösterdiği gelişim ve bunun sonuçları olarak değil. Karnelere bakarken olması gerektiğini düşündüğümüzü ve istediğimizi görüyoruz. Sevgili öğretmenler de bunu zaman zaman destekliyor. Başarısız olan çocukların ailelerine, bazen çocuğun kapasitesinin yetersiz olduğunu ya da öğrenmeye ilişkin sorunu olduğunu söylemek zor geliyor (anlamamış olmaları ihtimalini aklıma bile getirmek istemiyorum). Aile sorduğu zaman "İstese çok daha başarılı olur, kapasitesini kullanmıyor," diyorlar. Bu gerçekse sorun olmuyor. Aile çocukla biraz daha ilgileniyor. Ama eğer çocuğun bir sorunu varsa, o zaman ailenin beklentilerini ve çocuğa olan kızgınlığını arttırmak dışında bir işe yaramıyor. Ne yaparsa yapsın, ne ailesini ne de öğretmeni mutlu edebilen çocuk, başarısız olmanın dışında bu başarısızlığı bilerek ve isteyerek hazırladığı suçlamasıyla da baş etmek zorunda kalıyor. Bu ise başaramamaktan bile daha zordur. Karneye ve elinizdeki notlara bakarken, çocuğun bu notları almasındaki tüm etkenleri değerlendirmeniz gerekir. Eğer sorununu fark etmiş ve giderilmesi için çare arıyorsanız, o zaman gösterdiği gelişime 'başarı' demeniz gerekir. Eğer çocuğunuzun kapasitesini doğru değerlendiremiyorsanız; dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü, depresyon, kaygı gibi tedavi edilebilir bir sorunu olduğunu düşünüp, uzmanlara değerlendirip, gerekiyorsa tedavi edilmesini sağlamıyorsanız sizlerin başarılı anne babalar ya da öğretmenler olduğu söylenebilir mi? Üstelik sizlerin başarısızlıkları sadece karneye yansımaz. Bir çocuğun tüm geleceğini etkiler.
DÖRT ALDIĞINDA ÜZÜLENLER Davranışlarımız ve isteklerimiz çocuklarımızı kaygılandırıyor. Başarıya aşırı odaklandığımızda, yüksek notlar aldıklarında çok övüp, az bir not kaybetseler bile endişelendiğimizde onlar da kaygılanıyor. Ama onların kaygıları ailelerinkinden farklı. Onlar başarılı olmadıklarında ailelerinin kendilerini sevmeyeceğini düşünüyorlar. Bu nedenle devamlı kaygılılar. 100 değil, 98 aldığında ağlıyorlar. Öğretmen onlara sormadığında küsüyorlar. Hep en ön planda olmak, hep takdir görmek istiyorlar. Başka çocuklar için doğal ve olabilecek en küçük engelde, örselenmede yıkılıyorlar, dünyaları kararıyor. Dört aldığını annesine nasıl söyleyeceğini bilmediği için kendine kızan, küsen çocukları siz de görmüşsünüzdür. O çocuk başarılı çocuk değildir aslında. O aşırı kaygılı, başaramazsa sevilmeyeceğine ve önemsenmeyeceğine inanan çocuktur. Yaşamı boyunca bu kaygı yüzünden başarısı düşecek, yaşamı boyunca önemli fırsatları 'ya yapamazsam' endişesi ile kaçıracak, yaşamı boyunca karşısına çıkan her engelde onarılmaz yaralar alacaktır. Başarı, elimizden gelenin en iyisini yapabilmek ve kendi içimizde gelişim yaratabilmektir. Beklentilerimizi ve hırslarımızı gerçekler ve yetenekler üzerine kurarsak hayalkırıklıklarımız kimse için yıkıcı olmaz.
|