Kriz
Geçen hafta içinde dünya piyasalarını ve tabii ki Türkiye'yi de vuran finansal kriz durulur gibi oldu. Krize neyin sebep olduğu konusunda çeşitli tezler öne sürüldü. Amerika'daki bazı göstergelerin kötü çıkması, Çin'de Şangay borsasının çökmesi veya eski ABD Merkez Bankası Başkanı'nın durgunluk beklentisi nedenler arasında sayıldı. Bu krizin daha derinleşip derinleşmeyeceği, dünyanın 2007 yılında çok sert bir durgunluğa finans sektöründeki kriz nedeniyle sürüklenip sürüklenmeyeceği konusu şu an tartışmaya açık. Çarklar yeniden dönebilir, bu fırtına geçici bir iz bırakarak unutulabilir. Ancak dünya ekonomisine yalnızca finans sektörünün merceğinden bakmayanların çoğu ve hatta bu sektördeki daha derinlikli gözlemciler çarkların bu şekilde dönmeye devam edemeyeceğini bir süredir artan telaşla söylüyor. Bugüne dek öngörülerinin gerçekleşmemiş olması da onların tümden haksız olduğu anlamına gelmiyor. Tarihe bakıldığında hem kapitalizmin dönemsel krizlerle kendini yenilediğine tanık olunuyor, hem de kapitalizmin dönüşümünün genelde finans sermayesi aracılığıyla gerçekleştiği. Giovanni Arrighi, Türkçe'ye de çevrilmiş "Uzun 20. yüzyıl: Para, Güç ve yaşadığımız çağın kökleri" adlı yapıtında bu dinamiklerin tarihsel analizini sunar.
Günlük 2.5 milyar dolar Dünya ekonomisinin uzunca bir süredir ABD'nin savurganlığının Asya ülkeleri tarafından finanse edilmesine dayanan bir denge üzerinde büyüdüğü gözleniyor. ABD'nin parasının aynı zamanda dünyanın en ağırlıklı rezerv birimi olması, bu ülkeye büyük avantajlar sağlıyor, başkalarına ekonomilerini disiplin altına almalarını söylerken kendi hesapsızlığını sürdürmesini sağlıyor. Avrupalılar, Çinliler, Japonlar, Ruslar ve Koreliler; ABD ekonomisinin yüksek istihdam, düşük faiz ve herkesin malını satın almayı sağlayacak bir büyüme üretmesi için bu ülkeye her gün 2.5 milyar dolar borç veriyor. Bir devalüasyonu önleyebilmek için de ellerinde çok yüksek dolar rezervleri tutuyorlar. Piyasalarda paraya hükmedenler, devletlerin bu oyunu sürdürmesinden yararlansa da tedirgin oluyor. ABD'nin eski Suudi Arabistan Büyükelçisi Chas Freeman'ın verdiği rakamlara göre şu anda dünyada sürümde olan euro miktarı, dolar miktarını geçmiş. Uluslararası tahvil piyasalarında euro, doların yerini almaya başlamış. Hong Kong ve Londra yeni hisse senedi ihraçlarında New York'un önüne geçeli neredeyse bir yıl olacak.
Yeni ekonomik arayış ABD'nin buyurganlık hevesleri giderek bu ülkenin tartışmasız ekonomik gücünde de zaaflar yaratıyor. En basitinden geçtiğimiz on yıl içinde ABD 95 ülkeye yönelik ekonomik yaptırım uygulamış. Gene Freeman'a göre "dolarla ölçülen değerlere el koymayı sürdürür, üstelik bunu hukuku hiçe sayarak yaparsak diğer toplumların bizim paramızdan kaçmaya başlamalarına şaşmamak gerekir". Bu türden gelişmelere bakıldığında ABD'nin siyaseten olduğu gibi ekonomik olarak da elindeki muazzam gücü kötü kullandığına ve erimesine yol açtığına dair veriler ortaya çıkıyor. Irak Savaşı ve bunun olumsuz sonuçları ABD'nin dünya ölçeğindeki gücünde bir erimeye yol açtı. En azından ABD'nin buyurgan isteklerini kendinden çok zayıf ülkelere bile dayatması kolay olmuyor. Elindeki sopayı sıklıkla ve şiddetle kullanması ABD'ye bu anlamda çok zarar verdi. Yeni muhafazakarların küstah, kural tanımaz maceracılığı nasıl dünya siyasi düzeninin yeniden yapılanmasının önünü açtıysa, ekonomik gücün kötüye kullanılması da yeni ekonomik yapılanma arayışlarını hızlandırıyor. Önümüzdeki döneme bu yapısal gerçeklik ışığında bakmakta yarar var.
|