| |
|
|
Tecelli'den Abuzittin'e mektuplar
Abuzittincim, Geçen çarşamba gecesi, televizyonu tam açtım ki Başbakanımız sallıyor. Ulusa Sesleniş konuşmasıymış, Başbakanımız sallıyor. Daha doğrusu elindeki bardağı sallayıp dudaklarına götürüyor ve biraz da zoraki yüz ifadesiyle, bi yudum su içiyor.. Görüntü tuhaftı. Bi öksürük gelse, gıcık filan su içmesi normal de, bööle, bardağı sallaya sallaya içmesine bi anlam veremedim. Ama meğer işin evveliyatı varmış ve Başbakanımız "... beni bardağın boş tarafı değil dolu tarafı alakadar eder" dedikten sonra elindeki bardaktan suyu yudumlamış. Lafın orasına yetişememişim. Herhalde bunu, o kadar iş güç arasında Başbakan düşünmemiştir, bi danışmanı "... efendim siz tam bardak derken, bardağı kaldırıp suyu için, çekime hareket katmış oluruz" gibilerden bi laf etmiş olmalı ki Başbakan da bardaktan suyu içti Abuzittincim, Bu çekim tekniği tutabilir. Başbakanımız özlü deyimleri sık sık kullanmayı sevdiğinden bundan sonraki Ulusa Sesleniş konuşmalarında şöyle bi görüntü izleyebiliriz. Mesela.. Başbakan "Atı alan Üsküdar'ı geçti.." diyor.. Arka planda taka tak, taka tak koşan bi at ve üzerinde "aman gene düşmim" diye ata sıkı sıkı sarılmış bi adam. Bu sırada Başbakan gene suyunu içmektedir. Tabii bunlar çok daha çeşitlendirilebilir.. Ben gene Ulusa Sesleniş konuşmasına dönim Abuzittincim. Başbakanımız gerçekten iyi bi hatip ve insanları hemen tesir altına alabiliyor. Bütçe açığının yıllar sonra nasıl sıfırlandığını rakamların üzerine basa basa anlatırken, "..açığın sıfırlandığı yok, rakamlarla oynayıp bizi aldatıyorlar" diye yazan Şükrü Kızılot'u hatırladım ve beni bu kadar enayi yerine koymasına içerleyip, ilk gördüğüm yerde hocayı boğazlamaya karar verdim.. Fakat sonra düşündüm ki böyle diyen yalnız Prof. Kızılot değil başkaları da var. Onu boğazla, bunu boğazla, boğazlaya boğazlaya işin içinden çıkamayacağımı anlayınca bu fikri terkettim. Bu fikri terk etmesine ettim de kafama takılan bi görüntüyü bi türlü terkedemiyorum Abuzittincim. Az önce izlediğim haberlerde adeta beynime kazınmıştı. Bu, babasının kolları arasında, başı yana yatmış, küçük bi kız çocuğunun görüntüsüydü. İstanbul'da yolda yürürken, üzeri bisküvi kartonlarıyla örtülü rögara düşmüş, pis sulara kapılıp 4 kilometre öteden, cansız, yeniden toprak üstüne çıkmıştı. Başbakanımızsa televizyonda sakin ve de ikna edici ses tonuyla ulusuna seslenmeyi sürdürmekteydi "..Türkiye'yi dünya ligine taşıdık." Dünya liginde Türkiye.. Ama Türkiye'yi yönetenler bi lağım deliğinin kapağını bile örtmekten acizler. Acayip bi durum değil mi? Münasip yerlerinden öperim Abuzittincim. Güneş.
|