|
|
Eyalet sistemi ve anayasamız
Kenan Evren Türkiye'nin eyalet sistemine geçebileceğini söylüyor ama kendi yazdırdığı anayasayı okumamış görünüyor. Aslında dikkatli bir okuma, Evren'in kamusal yetkilerin bölgelere dağıtılması anlamını içeren federal bir yapıyı değil de, merkezin yetkileri elinde tutmaya devam ettiği bölgesel bir sistem istediğini gösteriyor. Yani üniter devletin yetkilerini çevreye dağıtmasını önermiyor. Bu sistemde bölgesel birimler, yerel yönetimler veya özerk bölgeler şeklinde örgütlenebilir ama yetkiyi yine de merkezden alır. Merkez de gerektiğinde bu yetkiyi geri çekebilir veya bölgelerin aldığı kararları bozabilir. Prof. Dr. Oktay Uygun'un daha önce sözünü ettiğim HDP'deki makalesinde belirttiği gibi, federal bir yapı özellikle din, dil veya etnik özellikler göz önüne alınarak oluşturulan birimlerden oluşur. Federe birimler, özerk yönetimlerden daha geniş yetkilere sahiptir ama yetkileri Avusturya ve Almanya'da olduğu gibi çok dar tutulmuş federe yönetimler de söz konusu olabilir. Bu açıdan bakınca, Kenan Evren'in merkezin egemenlik haklarını elinde tuttuğu, yerel yönetimlerin alanını belirlediği bir idari yapı önerdiği sonucunu çıkarabiliriz. Böyle bir idari yapılanmanın Türkiye'nin mevcut sorunlarını aşmaya ne kadar yardımcı olacağı elbette tartışmaya açık bir konudur. Bugün ülkemizde federatif bir yapıyı savunanlar genelde Kürt kökenli yurttaşlarımız. Bunlar yetkiyi merkezden alan üniter bir yapılanma yerine bölgelerin belirli alanlarda egemenlik hakkına sahip olduğu federatif bir yapıyı savunuyor. Ancak bu mevcut anayasamız ve Siyasi Partiler Kanunu gereği bir siyasi parti programı haline gelemiyor. Çünkü Anayasamızın 3'üncü maddesi "Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür" diyor. Bunun ardından gelen 4'üncü madde ise ilk üç maddenin değiştirilemeyeceğini ve değiştirilmesinin teklif bile edilemeyeceğini hükme bağlıyor. Bu durumda federal bir örgütlenme modeli en başta Sayın Evren'in kendi hazırlattığı anayasa tarafından engelleniyor. Çünkü böyle bir değişikliğin Anayasa Mahkemesi'nden vize alması mümkün görünmüyor. Siyasi Partiler Kanunu (SPK) da partilerin etnik kimlik üzerinden politika üretmelerini engelleyen hükümler içeriyor. SPK'nın 80'inci maddesi çok açık biçimde "Siyasi partiler, Türkiye Cumhuriyeti'nin dayandığı devletin tekliği ilkesini değiştirmek amacı güdemezler ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar" diyor. Bu maddenin ihlali parti kapatma sebebidir. Ancak Evren'in sözleri Türkiye'de bir milat sayılabilir. Çünkü yerinden yönetim ilkesi yönünde bir adım atılmasının kapısını açıyor. Çevre birimlere daha geniş yetki veren bir model ancak demokratik sistem içinde uygulanabilir. Çünkü bu modelin özelliği "iktidarın bölünmesi ve ulusaltı iktidar merkezlerinin ulusal karar alma sürecine katılmalarıdır" (Prof. Uygun). Türkiye'nin bölgesel veya federe sistemi tartışmaya başlaması da demokratik olgunluğun bir göstergesi olarak ele alınmalı, konuyu gündeme getirip tartışmaya açanlara hemen "hain" damgası yapıştırılmamalıdır. Türkiye'nin gerçeğini görüp buna uygun yönetim biçimleri geliştirmeye çalışmak mı hainlik, yoksa başını kuma gömüp kendi doğrusunu empoze etmek mi hainlik, uzun vadede yanıtlanacak bir sorudur. Not: Bu konuda daha ayrıntılı bilgi isteyenler Hukuki Perspektifler Dergisi'nin aralık sayısında Prof. Dr. Oktay Uygun'un makalesini okuyabilir.
|