28 Şubat hesaplaşması
28 Şubat'a dek, AB'ye düşmandım. Türkiye'nin AB üyeliğinden söz etmeyi vatana ihanet sayardım. Ancak bu bizim gözümüzü açan, adeta turnusol kağıdı gibi bir süreç oldu." " "Ben 1995'te parlamentoya girdim. Bazı olayları bizzat yaşadım. Başkaları yatağında rahat yatarken, ben uyuyamıyordum. Gelişmeleri kendi içimizde değerlendirdik ve bir karara vardık. 28 Şubat sürecinde yaşadıklarım, beni AB hedefine gitme konusunda ikna etti. Bu hedefe gitme gereğine inandım." Yukarıdaki sözler, TBMM Başkanı Bülent Arınç'a ait. Arınç bu sözleri, 2005 yazında, şu anda Başbakanlık Sözcüsü olan Mehmet Akif Beki'nin Kanal 7'de yayınlanan "İskele Sancak" programında benim de aralarında bulunduğum birkaç gazeteciye söylemişti. Son günlerde muhafazakar camiaya yakın gazetelerdeki yazıları dikkatle okuyorum. Maalesef Arınç'ın yaptığı tarz bir itiraf ya da bir özeleştiri yok. 28 Şubat, Türkiye'de Milli Görüş hareketinin "ılımlılaşması" ve merkeze yanaşmasında tayin edici rol oynadı. 28 Şubat sayesinde Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan gibi genç nesil muhafazakar siyasetçiler, Necmettin Erbakan'ın temsil ettiği demode üçüncü dünyacı İslamcı çizgiye bayrak açabildiler. 28 Şubat yaşandığı için Refah Partisi'nin anti-tezi doğdu. 28 Şubat nedeniyle muhafazakar kesim içinde Üçüncü Dünyacı ya da "Batı düşmanı" olmayanlar sesini yükseltebildi. "İslam doları", "Müslüman Birliği", yerli malı takıntısı ya da sermaye düşmanlığı yerine global ekonomiyle barışık bir muhafazakarlık (ki en önemli unsuru ekonomide ulusalcı değil liberal oluşu) anlayışı gelişti. Kısacası AK Parti, 28 Şubat sayesinde doğdu. Kendini "Müslüman Demokrat" diye tanımlayan genç, dinamik, dünyayla barışık insanlar ortaya çıktı. Tabii ki 28 Şubat'tan şikayet edenlerin, 28 Şubat'ın "sillesini yediklerini" iddia edenlerin haklı olduğu noktalar var. Bu süreç, daha sivil ve demokratik işleyebilirdi, toplumdaki kutuplaşmayı körüklemek yerine azaltmayı hedefleyebilirdi. Ancak o günlerde, sorumsuz ve irrasyonel bir hükümet iktidardaydı. Toplumu geriyor, hassas noktaları kaşıyordu. Başka türlü olabilirdi, ama olmadı. 28 Şubat sürecinde önemli bir mevkideki bir dost, "28 Şubat darbe miydi?" diye sorduğumda "28 Şubat darbenin önlenme süreciydi" dedi. Bu dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in geçmişte söylediği bir şey. Herhalde haklılık payı var. Ama yine muhafazakar kesime dönersek... Ben etrafta Arınç'ın yaptığı tarz samimi itiraf ya da özeleştirileri görmüyorum, duymuyorum. Ortada, sanki 28 Şubat ağır bir darbeydi, AK Parti'de halkın o darbeye isyanı gibi bir mitoloji var. Oysa insanlar AK Parti ve Tayyip Erdoğan'a Milli Görüş ve Necmettin Erbakan olmadığı için, daha çok insanı kucaklama çabasında olduğu için, gerilim stratejisi izlemediği için yöneldi. Evet 2002 seçimlerinde AK Parti'ye yönelişte, pratik nedenler ve diğer partilerin iflası yanında, bir "adalet ve hukuk" özlemi vardı. Ama 28 Şubat'ın rövanşı olarak değil. Onun yarattığı bir eser olarak...
|