Dikkatli bak, belki de kafesini içinde taşıyorsundur!
"Yakaladığı ada tavşanını düşündüm. İri, güzel bir hayvandı. Şöyle bir bakmakla bile insan, ondaki özgürlük, zıplayıp hoplama ve kırlara kaçma isteğini görebiliyordu. Kafese kapatılınca çıldırdı; yeri eşeliyor, kafasını tellere çarpıyordu. Kafası kızınca tavşanın üstüne bir muşamba attı. Tavşan önce çırpındı durdu, ama sonunda boyun eğdi. Yavaş yavaş evcilleşti, elimden yiyecek alır oldu. Bir gece kafesinin kapısı açık unutulmuştu. Tavşan, dışarı fırladığı gibi kırlara koştu. Uzun otlara dalıp bir daha görünmeyeceğini sandım. Ama özgürlüğünü yudum yudum içercesine oturup kulaklarını dikmişti. Uzaktaki ormanlardan, tarlalardan, başkasının duyamayacağı, anlayamayacağı gürültüler, yine ondan başkasının değerlendiremeyeceği kokular geliyordu. Birden duruşu değişti. Kulakları düştü, tortop oldu. Zıpladı, bıyıkları titredi, ama kaçmadı. Bütün gücümle ıslık çalıp ondaki özgürlük duygusunu yeniden uyandırmaya çalıştım. Ortalıkta dolanıp durmakla yetindi. Sanki birden yaşlanmış, gücünü yitirmiş gibi sürünerek kafese döndü. Şaşkın şaşkın bakan tavşanların önünden geçip içeri sıçradı. Kapıyı kapamaktan başka yapacak işim kalmamıştı. Gerçek şuydu ki, tavşan kafesini içinde taşıyordu. Kalbine dönüşünü köstekliyor, kaslarını donduruyordu. Sonbaharda kuruyan yonca yaprağının kokusunu yitirişi gibi güçsüz ve boynu eğikti. Öbür tavşanlardan onu ayıran özgürlük duygusu da uçup gitmişti. "
(Jerzy Kosinski, Boyalı Kuş, E Yayınları) 40 yıl kadar önce Türkçe'ye çeviren Sevgili Aydın Emeç' in (ve yayınevini birlikte kurdukları Cengiz Tuncer'in) hatırasına. İçerideki, dışarıdaki, kafesteki yahut kaçabilen tüm tavşanlara selamla. İçimizdeki, dışımızdaki, etrafımızdaki, tepemizdeki, tarihteki, gelecekteki tüm kafeslerin acısıyla; verdikleri acılara diş bileyerek. Özgürlük duygusu na saygıyla.
|