Zico sahaya!
Müthiş ilk yarının ardından hepimiz mucizenin peşine düşmüştük. Alex, Kezman ve Tümer'in bir arada oynadığı takımın defansif zaafları olacağını düşünürken, üç yıldızın da sahaya ruhlarını koyduklarını görüyorduk. İki golü ustaca yaratmışlar ve tur kapısını aralamışlardı. Geriye kalan skoru koruyarak fırsatları değerlendirmekti. Buna karşılık Van Gaal, ikinci yarıya iki ofansif değişiklik ile başlayıp, oyunu etkili biçimde iki kanattan oynamaya başladı. Yine de F.Bahçe defansı direniyor, özellikle Lugano tek başına rakibin karşısına dikiliyordu.
BU DERS BREZİLYA'DA YOK MU? F.Bahçe takımının bu istek karşısındaki direnci ve konsantrasyonu üst düzeyde kaldı. Disiplinli oynadılar ve yardımlaştılar. Ama ilk yarıdaki gibi çıkamıyor, ilerde çoğalamıyor, rakibi az adamla yakaladıklarında hızlanamıyorlardı. Kezman ve Alex, yorgunluk sinyalleri veriyor, Tümer ise orta saha elbisesini üstünden çıkarmadan, futbol mantalitesini alt üst edecek şekilde çalışkan kalıyordu.Bu noktada oyuncular büyük takım genlerini hareket geçirip, kimsenin ummadığı bir skoru yakalamışlardı. Bunu sürdürecek istikrarın kulübeden gelen emirle kalması gerekiyordu. Zico galip takımı bozmuyor, Kezman ve Alex'e katlanmaya devam ediyor, belki de "Duran top olur da, bir şeyler yaparım" diye düşünüyordu. Böyle olması lazım. Çünkü rakibe teslim olmaya başlayan takımınızın ruhunu geri getirecek hareketi yapmanız teknik direktörlüğün anayasasında var. Ama bu ders Brezilya'da okutulmuyorsa, bunu da bilemeyiz. Dakikalar geçtikçe umutlar artıyordu. Alkmaar farkı 64'te bire indirdikten sonra takım yeteneklerini ön plana çıkarıp, oyunu geniş alana yığdı. Yine de gedik yaratamadı. Ta ki bir duran top, bir pozisyon hatası, bir kaleci kararsızlığı ve garip kafa golü gelene kadar. "Böyle mi olmalıydı?" diyerek isyan ettik. Fenerbahçeli futbolcular istediklerinde büyük olabileceklerini gördüler. Bu önemli. Zico da teknik direktör olduğunu hatırlarsa sorun kalmayacak.
|