|
|
Lütfen bana o hastabakıcıyı verin!
Deşifre'yi izledikten sonra uzun süre gözüme uyku girmedi. Güç bela uyuduktan sonra da tam üç kez sıçrayarak uyandım. Malatya çocuk yuvasındaki vahşet dahil, bu tür görüntülere çokça şahit olmuştum ama bu kez izlediklerimden "insan" olarak utandım. Adana Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi'nde yaşananların yanında Hitler'in toplama kampları tatil köyü gibi kalırdı. Ruh sağlıklarını yeniden kazanabilmek için hastaneye yatan vatandaşlara sürekli küfür ediliyor, aşağılanıyor, neredeyse her bahane ile sille tokat dayak atılıyordu. Ekranda yankılanan her "şrakkk" sesinde kendi içime doğru çöktüm, tespih böceği gibi kıvrıldım, küçüldüm... Erkek hastalar toplu halde çırılçıplak duşa sokuluyor, otomobil yıkar gibi üzerlerine hortumla su fışkırtılıyordu. 11 yaşındaki çocuğa resmen "işkence ile" ilaç içiriliyordu. Çocuk bağırmaya çalışıyor, boğazından aşağıya boca edilen suyla boğulacak gibi oluyordu. Ortalıkta dolaşan taşeron şirketin temizlik görevlisi (ona hastabakıcı demeye dilim varmıyor) en iğrencinden vahşi duygularını hastaların üzerinde tatmin ediyor, 70 yaşındaki ihtiyarları bile tekmeliyordu. Bir zavallı dede, namaz saatleri dışında "kaza namazı" kıldığı için aynı görevli tarafından sille tokat dövülüyordu. Temizlik işçileri maaş aldıkları kendi işlerini zorla hastalara yaptırıyor, onlara bulaşık yıkatıyor, yerleri sildiriyorlardı. Hele... Görevlinin bir muhabbet sırasında arkadaşına söylediği "Kadınlar koğuşunda bir kız var ki... Onunla bir yatsam başka bir şey istemem. Kız oğlan kız, pamuk gibi" sözleri hâlâ kafamın içinden çıkmak için kulak zarımı zorluyor... İğrençlik bu kadarla da sınırlı değildi. Madde bağımlısı olduğu için hastaneye getirilen hastalara bizzat görevliler tarafından parayla esrar satışı yapılıyordu. Paketi 10 liradan... Hastalar koğuşlarda, avlularda alenen esrar sarıp, içiyorlardı. Sanki Gen filmini izler gibiydim. Kim hasta, kim görevli belli değildi. Hangisinin kilit altına alınması, hangisinin serbestçe dolaşması gerektiğini bilemedim. Program sonunda yıllarını Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde Başhekim olarak geçiren Prof. Dr. Arif Verimli bile ağlamaklıydı. "Bu vahşettir" diyebiliyordu ancak... Mehmet Ali Önel yine gölgede kalmış ülke gerçeklerinin üzerine kamerasının ışığını tuttu. Ama bu ne ilk ne de son... Daha önce olduğu gibi bir "Bakan" çıkıp, beylik sözler söyleyecek, bir kaç görevliye işten el çektirilecek ve devletin "yuvalarında" yaşanacak yeni bir insanlık ayıbına kadar her şey unutulacak. Ama ben bu kez unutmak istemiyorum. Ben o hastabakıcıyı istiyorum. Ne kadar barışçıl, insancıl, yufka yürekli, demokrat biri olsam da artık dayanamayacağım. Lütfen bana o adamı verin. Onunla bir odada sadece 15 dakika kalmak istiyorum. Dilerseniz bana deli gömleği giydirin. Onu "dilimle" de olsa, bir güzel dövmek istiyorum!...
|