| |
Kanayan yaralar
Aradan değil on yıllar, yüz yıllar da geçse, tarihi yaralar kapanmıyor. Kapanmış görünse de, içten içe cerahat üretmeye devam ediyor. Sadece aynı dinden değil, aynı mezhepten olsanız bile. Tıpkı, Türkiye-Mısır ilişkilerinde olduğu gibi. Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, 10 Ocak'ta Kahire'de, iki ülke ilişkilerinde yeni bir dönemin başladığını duyurdu. 8 yıl süren müzakerelerden sonra 16 Aralık 2005'te imzalanan Türkiye-Mısır serbest mübadele anlaşması nihayet yürürlüğe giriyordu. Malların ve hizmetlerin serbest dolaşımı kademeli olarakbaşlıyordu. Ticaret hacmi de umut verici tempoda büyüyordu: 2005'te 700 milyon dolardan 2006'da 1.2 milyar dolara çıkmıştı. Dahası, Mayıs'ta inşası başlayacak serbest ticaret bölgesi, iki ülke ticaretini 3 yılda 5 milyar dolara yükseltecekti. 140 kadar Türk girişimci 2 milyar dolarlık yatırımla o bölgede tesis kuracak, 25 binden fazla Mısırlı'ya iş sağlayacaktı. Kahire'deki bu tantanalı törenin üstünden 40 gün ya geçti, ya geçmedi. 15 Şubat'ta Lefkoşa'nın Rum kesimindeki Hilton Oteli'nde Papadopulos yönetimi, Kıbrıs-Lübnan-Mısır arasındaki bölgede petrol ve doğalgaz aramaları için uluslararası ihale sürecini başlattı. Petrol şirketlerinin ilgisinin Rum yönetimine göre "Tatmin edici olduğu", muhalefete göre ise, "Beklentilerin hayli altında" kaldığı törende, sadece bir yabancı konuk vardı. Mısır Petrol Bakanı Emin Fehmi. Türkiye'nin uyarıları sonucu Lübnan temsilcisi "Beyrut havaalanının kapalı olması"nı gerekçe gösterip Kıbrıs'a gitmedi ama Mısırlı bakan koştu. Koşmakla kalmayıp, Türkiye'ye meydan okuyan bir konuşma da yaptı: "Mısır olarak, Kıbrıs' ın petrol ve doğalgaz konusundaki planlarını başarmasına yardım için gerekli tüm desteği ve deneyimi sunacağız. Papadopulos yönetimiyle çok sıkı bir işbirliği yapmaya kesin kararlıyız!"
Abdül Nasır'dan bugüne Türkiye-Mısır serbest ticaret bölgesi anlaşması, Kahire basınının da önemle vurguladığı gibi Mısır halkına iş, tüketicisine kaliteli ürün sunacak... Mısır-Ürdün ortak şirketi "Al Fajr"ın Taba'dan çıkarılan doğalgazı Türkiye'ye ulaştırmak için üç yıl önce inşasına başladığı boru hattı neredeyse Suriye sınırımıza dayandı... Ama Mısır bunca büyük ekonomik çıkarları bile tehlikeye atmayı göze alabiliyor. Neden? Çünkü tarihi yaraları kanamaya, bilinç altındaki husumetler kin salgılamaya devam ediyor. Onlar, 5 Haziran 1967 savaşının hemen öncesinde ABD'nin Akdeniz'deki 6'ncı Filo'sunun Türk Silahlı Kuvvetleri'yle olağan ortak tatbikat gerekçesiyle Doğu Akdeniz'e açılmasını, o filodaki "Liberty" uçak gemisinden havalanan casus uçakların Sina'daki Mısır birliklerinin yerini belirleyip İsrail'e iletmesini unutamıyorlar. Hem de biz Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın Osmanlı'ya başkaldırmasını, Adana, Kütahya ve Nizip'te ordularını perişan etmesini, Kaptan-ı Derya Ahmet Paşa'nın donanmayı İskenderiye'ye kaçırmasını, Padişah II. Mahmut'un kahrından ölmesini unutmaya çalışmamıza rağmen. Çünkü onlar, Cemal Abdül Nasır'ın "Dua"sını bugün de mırıldanmaya devam ediyorlar: "Ey Allahım, sen Türk'ün belasını ver!" Hem de biz o Nasır'ın Başpiskopos Makarios'a 1960'larda Türkler'le "Savaş"ında kullanması için silah yağdırmasını unutmak istememize rağmen. Ankara'nın uyarısı akıllarını başlarına getirir mi acaba: "Akdeniz'in tümü ama özellikle Doğu bölgesi hukuki olarak ihtilaflıdır. Bu bölgede petrol aramak, tüm ülkelerin ilişkilerini geri dönülmesi çok güç bir noktaya taşıyabilir."
|