Yüksek faiz coğrafyamızdan mı yadigâr?
1990'lı yıllarda Türkiye'nin hem nominal hem de reel yüksek faiz vermesini pek yadırgamıyorduk. Ne de olsa Türkiye enflasyonda da dünya lideriydi. Kamu borçlarının milli gelire oranı hızla artıyordu. Bütçe açıkları ve borçlanma gereği tırmanıyordu. Finansal sektör çok zayıftı. Kısaca ekonomik istikrarsızlık vardı. Sadece o değil, bir de siyasi istikrarsızlık söz konusuydu. Türkiye'nin bulunduğu coğrafyadan kaynaklanan riskleri de cabası. Sonuçta 2001 krizi ile duvara tosladık. Ekonomiyi güçlendirme programını devreye soktuk. Bankacılığın yapısını güçlendirdik. Enflasyonu, bütçe açıklarını düşürdük. Net kamu borcunun milli gelire oranını yüzde 90.5 düzeyinden yüzde 48.2'ye indirdik. IMF'nin ve bu sırada lehimize gelişen küresel piyasaların desteğini alarak ekonomide istikrarı yakaladık. Meclis'te çoğunluğa sahip bir iktidar var. Yani siyasi istikrarı da yakaladık. Bunun yanına bir AB çıpasını da koyduk.
Kriz öncesi ve sonrası Ancak yine de dünyanın en yüksek faizini vermekten kurtulamadık. Yukarıda yer alan tabloda iç borç ihalelerinin yapılmaya başlandığı 1984 yılından bu yana yıllık ağırlıklı ortalama hazine faizleri enflasyondan arındırılmış olarak yer alıyor. 1984-2001 arasını kapsayan 18 yıllık sürede yukarıda belirttiğimiz ve belirtemediğimiz diğer bazı risklerin etkisiyle ödenen yıllık faiz reel ve ortalama olarak yüzde 10.15. Krizden sonra alınan bir sürü önleme ve ortadan kalkan bir sürü riske rağmen son beş yılda ödenen ortalama yıllık reel faiz yüzde 11.52 ile kriz öncesinin üzerinde. Üstelik bu dönemde Türkiye'ye yabancı sermaye girişinin en yoğun döneminin yaşanmasına ve dünyada faizlerin tarihi düşük düzeylerine inmesine rağmen. Bunun iki ana nedenini dün belirtmiştik. Biri 2007 yılında yapılacak çifte seçimin etkisi, diğeri de yüksek cari açık riskiydi. Tabi ki riskleri daha çoğaltmak ve çeşitlendirmek mümkün.
Irak-İran riski Ama kalıcı olan ana risklerden biri Türkiye'nin içinde bulunduğu bölgeden, coğrafyadan kaynaklanan riskler. Bunun da hazine faizlerine ve diğer aktif fiyatlarına yansıdığını düşünüyorum. Coğrafi risk dün Suriye, Balkanlar, Kafkaslar, Yunanistan'dı; bugün Irak, İran, Kıbrıs, Ermenistan oldu. Terör riski dün de vardı, bugün de var. Irak'tan sonra İran da küresel piyasaları negatif etkileyen sorunlara sahip. Dünyanın problem odağı iki ülkeyle bu kadar sınırı olan başka bir ülke de yok. Türkiye'nin stratejik önemi fazla, çok değerli toprakların üzerinde. Ama aynı zamanda bu toprakların üzerinde olmanın bir bedeli var.
Osmanlı'dan beri var Bu bedel de Osmanlı döneminden beri ödeniyor. Reel yüksek faiz bugünün veya sadece cumhuriyet döneminin bir sonucu değil. 19'uncu asrın ikinci yarısında Osmanlı İmparatorluğu'nu dış borçlarda moratoryuma gitmek zorunda bırakan en önemli nedenlerden de birisi. O zaman da borçların artmasında yüksek faizlerin etkisi vurgulandı. Bir yerde coğrafyamız yüksek faiz konusundaki kaderimiz. İçinde bulunduğumuz coğrafyadan ve tarihimizden gelen risklerin olduğunu, diğer bütün koşullar aynı olsa bile, uzun vadede Brezilya'dan daha yüksek faiz vermek zorunda kalabileceğimizi hesaba katmamız gerekebilir. Çünkü Brezilya'nın böyle sorunlu komşuları ve sorunları yok. Çifte seçimi atlatsak ve cari açığı önemli bir risk olmaktan çıkartsak bile faizler birkaç puan düşer;o kadar.
Sonuç "Dağına göre kar yağar" Türk Atasözü
|