|
|
Süreya'nın Cemal'i
12 Eylül kasırgasının kasvetli günleri... Cemal Süreya, Kadıköy iskelesine yakın olsun diye, şimdi adını taşıyan sokağa taşınmış... Yürüyerek iskeleye iniyor, Sirkeci vapurunda, "bar" tabir ettiği çay ocağında çayını yudumluyor; pazartesi günleri de Gazeteciler Cemiyeti lokalinde rakısı ile yarenlik ediyor. Hatay Meyhanesi o yıllarda, Kadıköy'de iflah olmaz alkoliklerin mekanı... Hatay'a bir gün Behzat Ay'ın yolu düşüyor; bir süre sonra da Behzat Ay, Cemal Süreya'yı getiriyor meyhaneye... Cemal Süreya'nın gelişiyle de Hatay'ın kaderi değişecektir. Bu, Hatay'ın olduğu kadar, meyhaneyi işleten Mehmet Ali Işık'ın da kaderidir. O günlerin tanığıyım. 20 yıldan biraz fazladır, bir akşam Cemal Süreya, Mehmet Ali'ye bir defter aldırdı ve o gecenin hikâyesini nakşetti. Ve her şey bu defter ile başladı. Bu defter ki, Hatay'ın olduğu kadar son yirmi yılın şiirinin, resminin, karikatürünün, bir başka deyişle entelektüel hayatının da hikayesidir. Cemal Süreya aramızdan ayrıldı ama, anısı hala bu defterlerde yaşıyor çünkü... Mehmet Ali ise Süreya sevgisi adına şimdilerde 40. kuruluş yılını kutlayan meyhanesini hem bir edebiyat mabedine dönüştürecek, hem de 'Cemal Süreya Kültür Sanat Derneği'nin yapısına ilk harcı koyacaktır. Dernek, üç yıldan beri Cemal Süreya Şiir Ödülleri düzenlemekte... Bu yıl, Aydın Hatipoğlu, Enver Ercan, Haydar Ergülen, Mustafa Öneş ve benim de içinde bulunduğum Seçici Kurul, Acemi Irmak adlı kitabıyla Erol Özyiğit'i, Çok Tanrılı Sular başlıklı dosyası ile Kaan Koç'u ödüle değer buldu. Burak Tokcan Sesim Kan Kaybediyor, Levent Sayım da Düş başlıklı dosyaları ile özendirme ödülü aldılar. Ödüller, geçen salı günü Caddebostan Kültür Merkezi'nde, Cemal Süreya'yı 17. ölüm yılında adına düzenlenen anma töreninde verildi. Törenden önce de 'Süreya'nın Cemal'i' başlıklı video gösterisinde Süreya, "Nasıl bir adamım?" diyerek, şimdi de aramızda yaşıyormuş hissiyle hayat macerasını anlattı: "1931 yılında Erzincan'da doğdum. Annem altı yaşında öldü. Annemin şu anda bile yüzünü anımsayamıyorum, bazı tavırlarını anımsıyorum bende kalan. Edebiyat ile ilgilenmeme birçok neden var, biri de annemdir; Kerem ile Aslı'yı ezbere okurdu. Babamla, bilmiyorum herkeste var mı, tuhaf bir ilişkimiz vardı. Babam, hiçbir zaman dövmedi beni; daima beni uyurken öperdi. Trafik kazasında feci bir şekilde öldü. Hayatımı düşündüğüm zaman, zaman zaman düşünürüm, nedir ana çizgisi diye... Sonunda buldum: Şefkat arıyorum. Nasıl bir adamım? Herhalde şöyle: Çocukluğunu yitirmemiş bir adamım. Bununla birlikte biraz da ciddi bir adamım. Okuyan bir adamım. Yalnız bir adamım. Fazla kalabalıktan hoşlanmam. Küçük bir arkadaş çevrem vardır. Dolaşmayı da sevmem. Aynı masada oturur, aynı masada çalışır, aynı lokantada yemeğe giderim." Cemal Süreya, aradığı 'şefkat'i yine kendisi gibi çocukluğunu yitirmemiş Mehmet Ali Işık'ta bulduğundan, Hatay'da masası bıraktığı gibi duruyor; şapkası ve çantası da... Şapkası ile çantası Mehmet Ali'ye; 'Sevda Sözleri' ise sevenlerine yadigar şimdi...
|