|
|
|
|
|
Abdullah Bey, Ermeni bakan konusunda fena yanıltıldı
|
|
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Amerikan Kongre üyeleri ile yaptığı görüşmede "Tehcir sırasında Dışişleri Bakanı Gabriel Noradunkyan ile Londra Büyükelçimiz, Ermeniydi. Soykırım varsa bunlar niye öldürülmedi?" dedi. Amerikalı politikacılar tarih konusunda neyse ki bilgi sahibi değillerdi, zira az buçuk birşeyler bilselerdi, rezil olmuştuk. Gabriel Noradunkyan 1915 tehcirinden iki buçuk yıl önce bakanlık yapmış, ileriki senelerde Lozan'daki Ermeni delegasyonuna katılmıştı, üstelik biz Londra'ya hiçbir zaman Ermeni büyükelçi göndermemiştik. İşte, bir bakanın ciddi inceleme yapmayan danışmanları tarafından yanlış yönlendirilmesinin öyküsü....
Önceki günkü Sabah'ta, Metehan Demir'in Washington'dan verdiği enteresan bir haber vardı: Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Amerikan Kongresi'nde Savunma Alt Komitesi'nin Başkanı olan ve Ermeni tezlerine destek veren Steny Hoyer'e, Osmanlı İmparatorluğu'nda bakanlık yapmış bir Ermeni'den bahsetmişti. Gül, "1913'te, Kâmil Paşa kabinesindeki dışişleri bakanı Gabriel Noradunkyan ile Londra Büyükelçisi, Ermeniydi. Soykırım varsa bunlar niye öldürülmedi?" demiş, "Soykırım olsaydı böyle mi olurdu?" diye sormuştu. Haberi okuyunca, "Amerikalı kongre üyesi, Ermeni meselesi konusunda neyse ki çok cahilmiş" diye düşündüm. Adamcağız az buçuk tarih bilip de "Aman, Mister Gül! Ermeni olaylarıyla 1913'teki Kâmil Paşa hükümetinin ne alâkası var? Tehcir 1915'te oldu, kararını İttihadçı hükümet almıştı, hükümetin başında Said Halim Paşa vardı ve Paşa aynı zamanda dışişleri bakanı idi. Tehcir sırasında, Gabriel Noradunkyan'ın görevini bırakmasının üzerinden iki seneden fazla zaman geçmişti. Londra'ya gönderdiğiniz büyükelçilerden hiçbiri de Ermeni değildi" diye cevap verseydi acaba ne olurdu?
BÖYLE İHMAL OLMAZ! Amerikan Kongresi'ne sunulan Ermeni soykırım tasarısının yasalaşmaşını önlemek için lobi faaliyetinde bulunmak maksadıyla Washington'da bulunan Abdullah Gül, ama Temcilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'den randevu alamayan kongre üyelerine vermeye çalıştığı bu bilgilerin, yani Noradunkyan ile ilgili sözlerinin araştırmasını tabii ki kendisi yapmamıştır. Bir dışişleri bakanının, temaslarıyla ilgili araştırmaları bizzat yapmasına, cildler dolusu kitaplar karıştırmasına, kaynaklara dalıp bilgi toplamasına hem imkân, hem de lüzum yoktur. Bu işi bakanın çevresindeki danışman yahut uzman gibi görevliler yapar, gereken bilgileri toplar ve bakana ya dosya halinde sunar, veya bir brifingle verirler. Ama, bu işin ciddiyetle yapılması şarttır ve yapılmadığı takdirde, kimi zaman daha da zarar verici hâl alırlar. İşte, Abdullah Gül'ün Washington'daki temasları sırasında, büyük ihtimalle danışmanlarının verdikleri bilgilere dayanarak söylediği bu sözler, artık bir Demokles kılıcı olduğunainandığımız Ermeni tasarısı meselesinde bakanlığın gereken titizliği göstermediğini ortaya çıkardı. Gül'ün sözleri, uzmanların yahut danışmanların bu konuda ciddi bir inceleme yapmadıklarını gösteriyordu. Meseleyi, daha açık ifade edeyim: Abdullah Gül'ün Amerikalı politikacılara "Tehcir sırasında Osmanlı Devleti'nin Dışişleri Bakanı" olduğunu iddia ettiği Gabriel Noradunkyan, 1915 tehcirinde bakan falan değildi, hattâ artık Türkiye'de bile yaşamıyordu. 1912 Eylül'ü ile 1913 Ocağı arasında sadece yedi ay boyunca bakanlık yapmış, tehcirden hemen önce de İstanbul'dan bir daha dönmemek üzere ayrılmıştı. Üstelik, Osmanlı diplomasi tarihinde değil Londra'ya, herhangi bir Avrupa başkentine büyükelçi olarak gönderilmiş tek bir Ermeni diplomat bile yoktu. Bâbıâli Rum, Yahudi yahut Levanten teb'adan bol bol büyükelçi tayini yapmış ama Ermeni bir büyükelçiyi her nedense kullanmamıştı.
'MOZAİK' DENİLEN SAÇMALIK Bu sayfada, Gabriel Noradunkyan'ın hayat hikâyesini kısa bir şekilde naklediyorum. Ama, hatırlatmam gerek bir husus daha var: Osmanlı Devleti bir imparatorluktur, günümüzün Türkiye Cumhuriyeti ise milli bir devlet... İmparatorluklar ile milli devletler arasında müesseseler ve işleyiş bakımından büyük farklar vardır ve bir imparatorluğun milli devlet ölçüleriyle değerlendirilmesi, hatalara yolaçar. Bu hata, Türkiye'de hoşgörü ve mozaik yorumları çerçevesinde şimdi sık sık yapılıyor. Başka dinlere ve milletlere mensup imparatorluk teb'asının yüksek mevkilere getirilmiş olmasının hoşgörü ile bir alâkası yoktur. Bu, temelinde çok ulusluluğun yattığı imparatorluklarda olması gereken, sıradan bir uygulamadır. Çok uluslu imparatorluklarda hâkim unsur genellikle tek bir millettir ama diğer dinlere ve milletlere mensup olanların devlet katında yüksek görevlerde bulunmalarının garipsenmesi de gayet normaldir. Dolayısıyla, hâkim unsurunu Türkler'in teşkil ettiği Osmanlı Devleti'nde Ermeni, Rum, Yahudi yahut Arap gibi Türk olmayan kişilerin yüksek görevlere getirilmeleri sıradan uygulamalardır ve bu uygulamaları şimdi hoşgörü yahut mozaik gibisinden kavramlarla yorumlamaya kalkmamız, yanlıştır.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|