| |
Devlet derinleştikçe hukuk sığlaşır...
Otomobil üreticisi bir Amerikan firmasının yönetim kurulu başkanına gelen müşteri şikâyet mektubu, tüketim toplumu edebiyatının klasikleri arasına girmiştir. Müşteri şöyle yakınır mektubunda: - Geçen ay satın aldığım sizin markanızı taşıyan otomobilin klaksonu dışında her yerinden ses çıkıyor. Bizde de insanlarla konuştuğunuz zaman, "Sistem", "Rejim" ve benzeri kavramlar üzerinde, bu otomobili satın alan Amerikalı'nınkine benzer şikâyetlerin seslendirildiğini duyarsınız. Ancak son dönemde rejimdeki ve sistemdeki aksaklıkları anlamak konusunda, eskisinden daha yoğun arayışlar var. Örneğin "Derin Devlet "in ne olduğunu neredeyse anlamak üzereyiz. Değişik zeminlerde yapılan uzun tartışmalar sonunda, "Derin Devlet "in, "Belirli bir eylemi gerçekleştirmek için, Anayasa'yı ve yasaları bir süreliğine yok sayan ve özellikle güvenlik bürokrasisine mensup kamu fonksiyonerlerinin oluşturduğu örgütlenme" anlamına geldiğini anlar gibi olmadık mı?
ETTİĞİNDEN BELLİ Hani komutan askere "Elektrik nedir" diye sorunca "Ne olduğu bilinmez, ettiğinden bellidir" cevabını almış ya... Tüm devlet örgütlenmesi de, devlet örgütlerinin yetki ve sorumlulukları da anayasal demokrasilerde anayasa ve yasalarla belirlendiği için, bu metinlerde varlıklarından söz edilmeyen bir örgütlenmenin mevcudiyeti, tıpkı erin elektrik için söylediği gibi, "Ettiğinden " anlaşılır. Nitekim hep öyle anlaşıldı. Bunun en somut örneğini "Batı Çalışma Grubu" diye bilinen örgütlenmenin ürettiği "Andıç "larda görmedik mi? Bu noktadan giderek, anayasanın lağvedildiği veya askıya alındığı "Geçiş dönemi" de denilen askeri rejimlerde, devletin tümden "Derin "leştiği yargısına da varılabilir. Bu askeri rejimlerde yasaların varlığı, o devlette "Hukuk" un da var olduğu anlamına gelmez. Çünkü mafyaların da, ilkel kabilelerin de yasaları vardır. Önemli olan yasaların çağdaş ve evrensel hukuk normlarına uygun olması, temel hak ve özgürlükleri içermesidir. En önemlisi hukukun, devletin de, iktidar ve güç sahiplerinin de üzerinde olmasıdır.
DERİN DEVLETLEŞME Kopenhag Kriterleri'ne uyumu hedefleyen, Avrupa içtihadını üst hukuk normu olarak kabul etmiş, bireylerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuru hakkını onaylamış ve "Hukuk devleti" ni Anayasa ilkesi olarak benimsemiş bugünkü Türkiye'de, "Derin devletleşme" elbet kabul edilebilir bir durum değildir. Ancak bir de geçiş dönemi yaşanmamasına rağmen, bazen Anayasa'nın, bazen yasaların sade devlet değil tüm toplum ve medya tarafından yok sayılmaları, kamuoyundaki kafa karışıklığına sebep oluyor. Bir örnek verelim. Ceza davalarında " Hazırlık soruşturmasının gizliliği" en temel hukuk ilkesidir ve yasalarda da vardır. Buna karşı, henüz "Zanlı" konumundan "Sanık" konumuna bile geçmemiş tutukluların polisteki ilk ifadeleri tam metin olarak yayınlanıyor. Belki gizlilik ilkesinin delinmesi şeffaflığı da sağlıyor. Özellikle katil zanlıları ile güvenlik bürokrasisi mensuplarının adeta "Erek birliği" içinde olduklarını gösteren video kayıtları, "Derinler "deki kargaşayı daha da vurucu şekilde sergiliyor. Ama neticede hâlâ hazırlık soruşturması yasalarda temel ilke olarak var.
MUHBİRİ İHBAR Devlet suç örgütlerinin eylemlerini önceden istihbar edebilmek için "Muhbirler" kullanır ve bunların daha sonra örgüt tarafından infaz edilmelerini önlemek amacıyla "Tanık Koruma" amaçlı yasalar çıkartırken, her olayda muhbirler bizzat kamu görevlileri tarafından basına açıklanıyor. Yani Anayasa'yı ve yasaları yok sayan kamu fonksiyonerlerinin örgütlenmelerine "Derin Devlet" derken, devletin de toplumun da Anayasa'yı ve yasaları tümden yok saymasına acaba hangi ismi vermek gerekir? Temel hikâyesini bilirsiniz. Temel'in oğlu olmuş. "Oğluna ne isim koyalım" diye sormuşlar. Temel de "Ona Temel deyin, ben kendime yeni isim bulurum " demiş ya. Bunun gibi Derin Devlet de "Anayasal Devlet " için, "Ona Derin Devlet deyin. Ben kendime yeni isim bulurum" mu diyecek?
|