| |
Yepyeni bir devlet
CHP lideri Baykal, Hrant Dink cinayeti sonrası ortaya çıkan tabloyu "Çürüme" diye niteledi ve çok önemli bir öneride bulundu: "Türkiye'de yeni bir devlet düzeni anlayışını tepeden tırnağa yaratmanın fırsatını yakalamayız." Kesinlikle katılıyoruz. Ancak bir ekleme yaparak: Türkiye'ye sadece "Yeni bir devlet düzeni anlayışı" değil, "Yeni bir devlet anlayışı" da gerekiyor. Bu da öncelikle doğru tespitleri yapmaktan geçiyor. Ya da "Tabularımız"la yüzleşmekten. Siyasal bilimcilere göre, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Anadolu'da yeni bir devlet kurulmadı, sadece "Bin yıllık devlet geleneği"ne farklı, daha modern bir biçim verildi. Bir başka deyişle, Selçuklu İmparatorluğuAnadolu Selçuklu DevletiOsmanlı İmparatorluğuTürkiye Cumhuriyeti aynı zincirin halkaları, birbirinin devamı. Bu "Gelenek" ya da "Anlayış" yüzyıllardır özenle korunan, adeta kutsallaştırılan bir dizi ilkeye dayanıyor: "Devletin yüksek çıkarları için herşey mübah ve meşrudur", "Hak değil ödevler vardır. Haklar sadece ödevlere karşılık devletin lütfudur", "Devleti korumak ve yaşatmak Türk halkının en yüce görevidir." "Halk için devlet değil, devlet için halk yaratmak" olan bu anlayış sürekli düşman üretti. Hem de Lozan'dan beri. Örneğin Lozan Konferansı'nda "Azınlıklar Alt Komisyonu"nda Türkiye'yi temsil eden Doktor Rıza Nur'un, bir tartışma sonrası öfkeyle toplantıyı terkederken masasında unuttuğu notlarda şunlar yazıyordu: "Vatanımızda başka ırktan, başka dinden ve başka dilden hiçbir insan bırakmamak hayati bir zorunluluktur. Türk ve Müslüman olmayanlar sadece bir yabancı unsur değil, aynı zamanda mikroptur." Yine örneğin, Türkçülük akımının ideologlarından Nihal Atsız, 1941'te kaleme aldığı vasiyette oğlu Yağmur'a şöyle sesleniyordu: "Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır. Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romenler yeni düşmanlarımızdır. Japonlar, Afganlılar, Amerikalılar yarınki düşmanlarımızdır. Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiller, Gürcüler, Çeçenler içerideki düşmanlarımızdır. Bu kadar düşmanla çarpışmak için çok iyi hazırlanmalı!"
Bitmeyen ulus devlet süreci İşte Türk gençliği kuşaklar boyunca, tarih ve yurttaşlık bilgisi kitaplarıyla da beslenen bu ideolojiyle, "Türk'ün Türk'ten başka dostu yok" sloganıyla, "İç ve dış düşmanlar" korkusuyla, "Varlığım Türk varlığına armağan olsun" andıyla yetişti. Geldiğimiz nokta ortada: Toplumsal paranoya ve Baykal'ın da belirttiği gibi, "Çürüme". İliklerimize kadar çürüme. Yine Baykal bir süre önce "Türkiye'nin henüz ulus devlet inşa sürecini tamamlamadığını" söylemişti. İçimizdeki alt kimliklere bile düşman gözüyle bakılırsa, -haydi biraz yumuşatalım- kuşkuyla yaklaşılırsa, nasıl tamamlansın? Çare? "Halkın devlet için değil, devletin halk için varolduğu" temeline dayalı "Pırıl pırıl bir devlet anlayışı" getirmek. Bunun da yolu, kalbinde "Birey"in bulunacağı çağdaş hukuk devletinden geçiyor. Şeffaflıktan geçiyor. Eğitim sisteminin, ders kitaplarının korkulardan, düşmanlıklardan arındırılmasından geçiyor. Devlet idaresinin hem küçültülmesi, hem yeniden yapılandırılmasından geçiyor. Özetle Kopenhag Kriterleri'nden geçiyor. İşte o yüzden bunca yıldır "Kopenhag Kriterleri'ni Avrupa için değil, kendimiz için istiyoruz" diye haykırıyoruz.
|