Yine 'tahkir ve tezyif..."
Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 301'inci maddesiyle ilgili tartışmalar bir süredir askıya alınmış, hatta gelecek döneme bırakılma eğilimi ortaya çıkmıştı. Bunda geçen yıl kasım ve aralık aylarında sivil toplum örgütlerinin toplantısında bir metin üzerinde uzlaşma sağlanamamasının etkisi olmuştu. Hrant Dink'in öldürülmesiyle birlikte TCK 301 üzerindeki tartışmalar yeniden alevlenince, işçi ve işverenlerle meslek örgütlerinin temsilcileri önceki gün bir araya gelip bir metin üzerinde "parçalı da olsa" uzlaşma sağladı. Parçalı diyorum, çünkü DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi dün açıkça "Bizim mutabakatımız yok" açıklamasında bulundu. Hak-İş ve Memur-Sen'in toplantıdaki itirazları da dün duyuldu. Buna rağmen sivil toplum örgütleri adına TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, sağlanan uzlaşmayı perşembe günü kamuoyuna açıklayacak. Değişiklik önerisine göre, maddedeki cezaların hepsi "6 ay ile iki yıl" sınırına çekildi. Böylece, hapse mahkum olanların cezaevine girmeden tecilden yararlanmasının yolu açıldı. Yurtdışında suçun işlenmesi halinde cezanın üçte bir oranında artırılmasını öngören bölüm de tamamen çıkarıldı. Üzerinde en çok durulan uzlaşma sağlanamamasına neden olan "Türklüğü..." kelimesindeki tartışma da madde gerekçesine Anayasa 66'ya atıfta bulunularak aşılmaya çalışıldı. Gerekçeye bu kelimenin, "Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan Türk milletine" anlamına geldiği vurgusu yapıldı. DİSK'in bu cümleyi maddenin ilk bendi haline getirme önerisi ise kabul görmedi.
TCK 159'a dönüş mü? Buraya kadar her şey normal görülebilir. Ancak asıl ilginç teklif, "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini, devletin yargı organlarını, askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan..." diye başlayan bendinde gerçekleştirildi. "Aşağılama" cümlesi çıkarılıp, yerine "tahkir ve tezyif" konuldu. Madde 301 böylece, kaldırıldığı 1 Haziran 2005'e kadar on yıllar boyu yüzlerce düşün insanı, gazeteci-yazar, sanatçının hapse atılmasına neden olan eski TCK 159'u yeniden canlandırmaya dönüştü. Acı olan tarafı ise, bu hale dönüşmesi önerisinin bir zamanlar TCK 159'un karşısına dikilen, birçok üyesi bu maddeden hüküm giyen sivil toplum örgütlerinden gelmiş olması... Şimdi çıkıp şu savunma getirilebilir: "Maddedeki 'alenen aşağılayan' kelimesi açık değildi, biz bunu 'alenen tahkir ve tezyif' şekline dönüştürerek her ikisinin bir arada bulunması halinde cezanın verilmesi şartını getirerek cezanın önüne geçmeye çalıştık..." Ancak, yeni TCK'nın hazırlayıcılarından Doç. Dr. Adem Sözüer'e göre de bu TCK 159'a dönüştür. Sözüer bununla da kalmadı: "Necip Fazıl Kısakürek'ten Çetin Altan'a, yazarından gazetecisine kadar birçok kişi geçmişte 159'dan mahkum oldu. Onun için 159'u kaldırıp, 301'i getirirken 'aşağılama' sözcüğü Türkçe olarak bulunup konuldu. Önemli olan geriye dönüş değil, uygulamadaki yanlışı düzeltmektir. Unutulmasın ki Hrant Dink davası da eski TCK 159'dan açıldı.."
"Bekçi Murtaza" Sözüer'in de vurguladığı gibi önemli olan maddenin ne şekilde uygulandığıdır. Bir tek "aşağılama" kelimesinden dava açılabiliyorsa, yerine konulmak istenen "tahkir ve tezyif" cümlelerinin karşılığına gelen 8 kelimeden daha çok mahkumiyet çıkar... Hangileri mi? "Hor görme, aşağılama, hakir görme, alay etme, dalga geçme, onur kırma, zayıf düşürme, hakaret etme..." Geçmişte mahkumiyete yol açan şu örnek ise tek başına yeter: "Bekçi Murtaza..."
|