Öldükten sonra da yaşıyor
Sekiz gün iyi dayandım. Son üç gece hiç uyuyamadım. Yüzümdeki oksijen maskesini hem doğru dürüst takamıyor, hem de tepedeki makine alarm verdikçe orasından burasından çekiştiriyorlardı. Maske gerilip yüzüme gömüldükçe burnumun üstü, dudaklarım eziliyordu. Bayağı acı çekiyordum. Ezilen yerler şişiyor, şiştikçe acısı artıyordu. Bir gece sabaha kadar inledim. 'Dayanamıyorum, biraz gevşetin!' diye sesleniyordum, ama aldıran olmuyordu. İlgi istediğimi söylüyorlardı. 'Hiçbir şeyi yok. Aslında canı da yanmıyor, ilgi istiyor!' mu demek bu? Ucunda aşağılama, horlama, azarlama olan bir ilgiyi ne yapayım! Düpedüz canım yanıyordu! Aslında hastanedeki maske eskimişti. Birçok sorun o yüzden çıkıyordu. Maskeye oksijen getiren boru takıldığı yerden kurtulup düşüyordu. Plasterlerle tutturmaya çalışıyorlar, biraz sonra gene düşüyordu. 'Karıştırma şunu! Bir dakika durmuyorsun!' Düşmesin diye, saatlerce borunun ek yerini iki parmağımla tutuyordum. Ne var bunları anlatacak! Hepsi geçti gitti..."
Beş yıl önce yitirmiştik Memet Fuat'ı. Adına konulan ödüller önümüzdeki günlerde üçüncü kez sahiplerini bulacak. Bu arada önemli bir girişim de tamamlandı. Memet Fuat Kitaplığı açıldı. Yazarın özel kitaplığında bulunan 15 bin yayın, yararlanmak isteyenlerin ilgisine sunuldu. Şimdilik liste olarak internette. Ama onları okumak isteyenler yaz sonuna kadar bekleyecek. İstanbul Bilgi Üniversitesi Santraistanbul projesinde kitaplığa bağımsız bir birim olarak yer ayrıldı. Okurlar, bir bölümü imzalı kitapları somut olarak da ellerine alıp karıştırabilecekler, okuyabilecekler. Memet Fuat'ın sayfalara eklediği kişisel notlarını okuyup onu daha yakından tanıyabilecekler. Pek tanımayanlar ise Ölünceye Kadar'la "merhaba" diyebilirler ona.
Baştaki alıntıyı o kitaptan yaptım. Ölünceye Kadar, Memet Fuat'ın 3 Haziran 1999'dan 17 Aralık 2002'ye, ölümünden iki gün öncesine kadar tuttuğu gündelik notlardan oluşuyor. Bir günce. Bizde de, bütün dünyada olduğu gibi, çok yaygın olmayan bir tür bu. Andre Gide'in güncesinden Salah Birsel'inkine kadar, okuduklarımın pek azını sevdim. Çoğu, içtenlik bir yana bırakılarak, kendini anlatmak için değil, okuyanı etkilemek için yazılmış izlenimini veren fiyakalı deneme, eleştiri taslaklarıydı. Sözgelimi, bir gün küreselleşmenin çağdaş Japon tiyatrosunda yaratacağı etkilerle ilgili beş sayfa... Ertesi gün tek kelime, bir şair adı: "Lautreamont!" Günce değil, gösteri. Özgün, derin bir sanatçı kimliğinin kanıtı! Memet Fuat bu tür gösterilerin öylesine uzağında bir yazardı ki... Yaklaşık 45 yıl boyunca yakından tanıdım onu. Her zaman en sevdiklerim arasında yer aldı. İnsan olarak, yazar olarak, çevirmen olarak, yayıncı olarak, spor adamı olarak. Evet, spor adamı olarak da. Mahallenin çocuklarını başıboşluktan kurtarmak için bir futbol takımı kurmuş, sadece iyi sporcular değil, güzel insanlar yetiştirmişti. Arkasından voleybola döndü; önce kendini yetiştirdi, sonra çalıştırdığı Altınyurt'u önemli yerlere getirdi. Ulusal takımın bile başına geçti.
Memet Fuat rahatsızlığı nedeniyle iki kere yoğun bakıma girmişti. İlki 1996'daydı. Oğlu Kenan Bengü, sözünü ettiğim kitabın sunu yazısında, babasının kendine geldiğinde boğazındaki hortumlar yüzünden konuşamadığını anlatıyor. "Devreye en sevdiği iletişim biçimi yazı girdi," diyor. "Yanına ilk giren kişi olarak bana yazdığı not 'İnci Hanım'a söyle, Gölgede Kalan Yıllar 'ı bitirmeden gitmeyeceğim' olmuştu. O kitabı mutlaka bitirmek istiyordu. (...) Kitap bitti, üstüne 2530 kitap daha bitti." İkinci yoğun bakım dönemi 1999'daydı. Hastaneden çıktıktan sonra, 3 Haziran'da gündelik notlarını yazmaya koyuldu. O arada eski yazılarını derledi, kitaplaştırdı, yeni yapıtlar üretti. Sapasağlam bir insanın bile kaldıramayacağı olağanüstü bir çalışma yoğunluğu yaşadı. Ölünceye Kadar o çalışmayı anlatıyor. Joseph Losey, "Bir filmin çekimi için zamanınızın yüzde 10'unu harcarsınız," demişti. "Geri kalan yüzde 90, çekim başlamadan önce, onu kabul ettirebilmek için gösterdiğiniz çabalara gider." Kitabı okuyunca bir yazarın da benzer koşullar içinde olduğunu görüyorsunuz. Yazmak, yazdığınızı gün ışığına çıkarmak ve yayın serüvenini izlemek gibi çabaların yanında ne kadar kolay görünüyor. Memet Fuat gibi bir yazar bunları yaşadıysa... daha ne demeli?
|