İşadamları olarak doğayı tahrip ettik, bunu kabul etmek gerek
TEMA Vakfı ve Tekfen'in kurucularından Gökyiğit, küresel ısınmanın suçlusunun kullan-at zihniyeti olduğunu söylüyor ve ekliyor: Doğayı tahrip ettiğimizi sonradan fark ettik, bunu kabul etmek gerek.
Nihat Gökyiğit, Tekfen'in kurucu ortaklarından biri olarak Türkiye'nin son 50 yıllık ekonomik kalkınmasının hem aktif bir oyuncusu hem de önemli bir tanığı. 82 yaşındaki Gökyiğit, 15 yıllık TEMA Vakfı'nın da hem kurucuları arasında yer alıyor, hem de Mütevelli Heyeti Başkanlığı görevini yürütüyor. Son yıllarda işadamı kimliğinden çok çevreyle ilgili çalışmalarıyla gündeme gelen Gökyiğit, 'göstere göstere geldi' dediği küresel ısınmayı 'iklim kıyameti' olarak tanımlıyor. "Suçlu ne sadece işadamları ne de sadece tüketiciler" diye konuşan Gökyiğit, esas suçlunun tüket-at zihniyeti olduğunu vurguluyor ve bu anlayıştan acilen vazgeçilmesi gerektiğini belirtiyor.
NE
PAHASINA? Gökyiğit, hem kendisinin, hem Türk ekonomisinin, hem de dünya ekonomisinin geçmişini 'öz eleştiri' süzgecinden geçirdiğinde, hatalar yapıldığını açık yüreklilikle kabul ediyor. Bugün ise Türkiye'de doğaya karşı ilginin ve çevreyi koruma bilincinin arttığını memnuniyetle fark ettiğini dile getiren Gökyiğit, sorularımızı yanıtladı:
* Birleşmiş Milletler'in raporuna göre küresel ısınmanın suçlusu insanoğlu. Katılıyor musunuz? Evet. Dünya doğal varlıklar ve sürdürülebilirlik anlamında sermayeden yemeye başladı. Küresel ısınma bugüne kadar bir senaryo gibi konuşuluyordu, artık gerçeklik olarak günlük hayatımıza girdi. 1950'lerden itibaren dünya 2 kıskaç arasında kaldı: nüfus 3 kat arttı ve tüketime dayalı ekonomi ağırlık kazandı. Dünya ekonomisi son 50 yılda 7 kat büyüdü, bu olumlu bir şey, ama ne pahasına? Tarım alanlarının 3'te 1'i artık yok. Meraların yarısı verimsizleşti. 1.2 milyar kişi sağlıklı içme suyundan mahrum. Her yıl Yunanistan yüzölçümü kadar orman yok oluyor. Yağmur ormanlarının 3'te 1'i artık yok.
* Çözüm için çok mu geç? Derdin devası yeşil örtüde. Yapraklarda ne grev, ne lokavt, ne de fazla mesai var, onlar sessiz sedasız fotosentez makinesi gibi çalışıyorlar. Biz de o mübarek canlıya odun diye bakıyoruz. Bir de tabi, tüket-at zihniyetinden vazgeçilmesi gerek. Kullan-at dönemi bitmeli, kullan-geri kazan dönemi olmalı. Yoksa dünyanın başı dertten kurtulmayacak.
* Çevreye karşı duyarlılığınız hep mi vardı, zamanla mı gelişti? Çevreye karşı hep hassastım ben. Belki Artvinli olmamdan kaynaklanıyor. Tekfen Grubu'nu oluştururken gece gündüz buna emek veriyorduk, çevre konularına yeterince zaman ayıramadık. Sosyal sorumluluk alanında muhakkak birtakım hizmetleri yapma durumunda olduğumu hissediyordum. Şimdi zaman ayırabiliyorum.
* İşadamının önceliği kârdır. Şimdiki önceliklerinizle baktığınızda 'keşke yapmasaydım' dediğiniz işler var mı? Mutlaka olmuştur. Mesela, sulak alanların kurutulmasına sıtma nedeniyle çok olumlu bakılıyordu. Sadece Türkiye değil, dünya da böyle zannediyordu. Ama bu alanların kurutulmasının olumsuz sonuçlarını ve doğayı tahrip ettiğini sonradan fark ettik. Bunların bu kadar önemli olduğunu hiçkimse bilmiyordu, biz de bilmiyorduk. Biyolojik zenginliğin önemi yeni yeni ortaya çıkıyor. Şunu kabul ediyorum ki, sadece Türk işadamları değil bütün dünya bunların önemini fark etti. Bunlar gözardı edildi, ne kadar önemli olduğu bilinemedi. Biz de mesela inşaat sektöründe olduğumuz için doğanın tahrip edildiğini görerek geldik bugünlere, bunu kabul etmek lazım. Ama şunu memnuniyetle söyleyebilirim ki bugün Türkiye'de doğaya karşı dikkat artıyor, ağaç ve doğa sevgisi gelişiyor.