| |
Ütopyalarla enerjimizi ziyan etmeyelim...
Dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir sistemi Türkiye'de kurup çalıştırmak için sürdürülen beyinsel ve bedensel çabalar, olanca yoğunluğu ile devam etmekte. Bu çabalar bir sonuca ulaşabildiği takdirde, siyasetçilerin bulunmadığı bir demokrasiyi, sermayenin ve girişim gücünün olmadığı bir ekonomiyi, otomobillerin yerini raylı sistemlerin alacağı bir ulaşım modelini gerçekleştireceğiz. Çabalarımız başarılı olursa, Türkiye dışındaki bütün ülkeler ya yok sayılacak ya da hepsi Türkiye'yi bölüp çökertmek isteyen dış düşmanlar ilan edilecek. Değişimin ve gelişmenin getirdiği bütün olgular da, dondurulacak. Kırsal kesimlerden kentlere akış duracak. Bu şekilde hem güzelim kentlerimizde yeni inşaatlar yapılmayacak ve kentlerin hem doğal hem de tarihi dokusu korunacak. Hem de emlak fiyatları hiç artmayacağı için, kimse alım satım yapmayacak. Ayrıca hiç ithalat yapmadan sadece ihracat yapan bir ülke olacağız. Petrolü, doğal gazı, elektriği tüketiciye bedavaya yakın fiyatlarla sunacağız. Özelleştirilen bütün işletmeleri kamulaştırıp, bunların alacağı yeni elemanlarla işsizliği sona erdireceğiz.
HAYALLER Toplumsal enerjimizi cumhurbaşkanı seçimi gibi konulara dalarak boşa harcamayacağız. Cumhurbaşkanının kim olacağına, Yüksek Askeri Şura ve YÖK benzeri kurumların belirleyeceği adaylar arasından, mevcut cumhurbaşkanı karar verecek. Hayal gibi bir sistem değil mi? Aslında bu hayali gerçekleştiren ülkeler dünyada var. Küba böyle, Kuzey Kore böyle. Toprağının altındaki petrole güvenen Venezüella'nın Chavez'i de böyle bir sistemi oluşturmaya çalışıyor şimdi. Ancak Türkiye için bu ütopyaya ulaşmak çok kolay değil. Biz kendimizi dünyadaki tek ülke gibi görüp, "Biz bize yeteriz" desek de, bu siyasetin gerçekleri açısından da ekonomik açıdan da, pek mümkün değil. Birincisi Türkiye'nin bütün "Milli meseleler "i, aynı zamanda birer "Uluslar arası sorun" da. Ne Kuzey Irak'ı, ne Kıbrıs'ı, ne Ege ve Akdeniz'i tek başımıza şekillendirebiliriz. Ayrıca bölgede kendini "Kuşatılmış " hisseden tek ülke biz değiliz. Mesela İran'ın komşuları olan Irak'ta, Afganistan'da da doğrudan ABD askeri gücü var. Diğer komşu Türkiye ise, kendisini ABD'nin stratejik müttefiki olarak görüyor. Kuzeydeki Azerbaycan ise, Amerikan müttefiki olmak için uğraşmakta. Üstelik İran'ın Avrupa Birliği ile entegrasyon gibi bir alternatif çıkış yolu da yok.
AVANTAJIMIZ Türkiye enerji açısında dışa bağımlı ülkelerden biri. Ama çok büyük bir avantajı da var. Gerek Kafkaslar'daki, gerekse Ortadoğu'daki doğal enerji kaynaklarının dünyaya arz edilmesindeki ulaşım sistemlerinin kavşak noktasındayız. Bu kaynaklara sahip ülkelerle işbirliği ettiğimiz oranda, gücümüz de, refahımız da artar. Türk ekonomisindeki kronik kaynak eksikliğini gidermenin yolu ise, şu anda dünyada yatırım alanları arayan yüzlerce milyar doların bir bölümünü Türkiye'ye çekmek. Bunun için hukukumuzu dünyaya uyarlamamız, adalet sistemini yenilememiz, dünyalı olmamız şart. İstikrarın ön şartı ise, demokrasiyi korumaktan geçiyor. Demek istediğimiz şu:
GERÇEKÇİ OLALIM Beyin gücümüzü ve toplumsal enerjimizi ütopyalara yönlendirip ziyan etmek yerine, yurt ve dünya gerçeklerini bilerek, siyasete de ekonomiye de o açıdan bakalım. Aksi halde yoksullar hep yoksul kalacak, istikrar hep pamuk ipliğine bağlı olacak ve çeşitli fobilerle, ürküntü içinde yaşamaya mahkûm olacağız. Bunun öncelikli yollarından biri, siyasi kadroların rekabeti hizmet ve vizyon alanına taşımalarıdır. "Sen bunu yapamazsın " diyen değil, "Ben bunu yaparım" diyebilen siyasetçilerin sayısı arttığı oranda, Türkiye'nin ufku açılacaktır. Birbirlerini yok etmeye çalışanlar yerine, birlikte yaşamanın ve pozitife dönük uzlaşmaların aktörlerine ihtiyaç duymaktayız.
|