|
|
ABD'nin Irak savaşındaki 4 yıllık Türkiye sırrı
Bu satırlar belki de dünyanın dengelerini değiştiren Irak'taki savaşın ABD tarafından nasıl kazanıldığı ile ilgili bugüne kadar tam olarak aydınlatılmamış çok önemli noktaların gün ışığına çıkarılmasında önemli katkıda bulunacak. Çünkü bize anlatılanlar 2003 Martı'nda başlayan Irak savaşı öncesi Amerikalıların gizli operasyonlarla neler yaptığını, Irak'ı nasıl çökerttiğini ve bunları yaparken Türk topraklarını nasıl kullandığını gözler önüne seriyor. Bir bölümü ile ilgili şimdiye dek ufak tefek konular gündeme gelse de, bu anlatılanlar öyle gizli ve hayati operasyonlar ki, Saddam Hüseyin'in o efsane Cumhuriyet muhafızlarının ya da istihbarat örgütü Muhaberat'ın direnişte en ufak bir varlık gösteremediğine dair bir çok şifrelerin kodlarını veriyor. Tabii ki bu olayları ispat edebilmemiz, zaman tüneline girip o günlerde kameralar gezdirmemiz mümkün değil. Belki de, Amerikalılar bu iddiaların doğru olmadığı açıklamasını yapacak. Ama, bu olayları bize anlatanların o günlerde çok kritik noktalarda bulunan ve asla yalan söylemeyecek kişiler olduğunu söylemekte yarar var. Bu olaylar serisi aynı zamanda ABD'ye de aslında bir cevap niteliği taşıyor. Çünkü, Ankara Washington'a her fırsatta Kuzey Irak'ta terör örgütü PKK ile mücadelede ağırdan aldığı konusunda yüklendikçe, ABD'de de doğrudan veya dolaylı Türkiye'ye, "Siz de 1 Mart 2003'de askerlerimizin Kuzey Irak'a geçişine izin vermediniz. Bu da kuzeyden kuşatma imkanımızı engelledi. Güvenlik zaafı doğdu. Bugün 3 binden fazla kayıp vermemizde bunun da rolü var" yanıtını veriyor. Ama, ABD'nin bu yaptıklarını görünce tezkere ilgili şikayetinin ne kadar havada kaldığı bir kez daha anlaşılıyor. Şimdi gelin, 2003 yılının OcakMart ayları arasında yaşanan bu esrarengiz gelişmeler serisine bir bakalım. Şubat ayı başları... Dünya Irak savaşı ile ilgili tedirgin bir bekleyiş içinde. ABD'nin CIA ve diğer askeri istihbarat birimleri yavaş yavaş bölgeye intikal ediyor. Bir bölümü güneyden Irak'a sızıyor. Diğer bir bölümü de çok yakından tanıdığımız bir yere, İncirlik'e iniyor. Oradan da, takma isimler ve yerel kıyafetleri ile Türkiye üzerinden 'saha çalışmasına' başlamak üzere Irak'a geçiyor. Tam 45 gün Irak'ta Muhaberat ve Cumhuriyet Muhafızlarının üst düzey isimleri ile gizli pazarlıklar yapılıyor. İkna çalışmasının amacı, bu isimlerin birlikleri ile birlikte savaşa katılmaması. Karşılığında kendilerine, Amerika'da aileleri, yakın kurmayları ile birlikte yeni bir kimlik ve yeni bir hayat teklif ediliyor. Saddam belki de idama giden yolda ilk ihanetle o anda karşılaşıyor. Adamlarının önemli bir bölümü bu teklifi kabul ediyor. Amerikan ordusu Bağdat'a yaklaşıyor. Büyük savaş burada bekleniyor. Ama Irak'ın başkentine girildiğinde Amerikan istihbaratının aslında zaferi çoktan kazandığı ortaya çıkıyor. Çünkü, kayda değer doğru dürüst büyük bir çatışma bile olmuyor. Kritik komutanların ciddi bir bölümü ülkeyi terk ettiği ve askerlerin başıboşlukta dağıldığı anlaşılıyor. O sırada, İncirlik Hava Üssünden kalkan C-5 ve C-17 uçakları daha önce hiç taşımadıkları yolcuları ile Amerika yolunda Atlantik Okyanusu üzerinde. Kimi uçaklar da çoktan bu Arap yolcularını Amerika'ya indirmiş durumda. Yani, ABD, Irak Ordusu ve istihbaratının çökertilmesinde ikna ettiği Iraklı önemli kurmay isimleri Habur sınır kapısından karayolu ile gizlice İncirlik'e getiriyor. Oradan da, yeni hayatlarına uçuruyor. 300'den fazla Iraklı yetkili ve aileleri bu yolla Amerika'ya gönderiliyor. Büyük bölümü Orta Amerika'da olmak üzere yeni kimlikleri ve gizli devlet koruma sistemi ile önlerindeki hayata yelken açıyor. Bütün bunlar da, Amerikan askerlerinin kuzeyden girmesi veya girmemesinin kazanılan zaferde ne kadar küçük bir detay olduğunu ortaya çıkarıyor. Tüm bu kafa karışıklığını yaşarken, 11 Eylül saldırılarının ardından hassas noktalarda görev yapmış bir Türk yetkili gülümsüyor ve anlatmaya devam ediyor: "Şaşırmayın, 11 Eylül'ün ardından Türk sınırından Irak'a sızan CIA birliklerinin detayları da var. Hatta, rahmetli İsmail Cem'e ABD'nin bu teklifi yapılıyor. İsmail Bey, Washington'dan gelen bu talebe 'Beni aşar' diyerek yanıt veremiyor. Konu dönemin Başbakanı rahmetli Bülent Ecevit'e intikal ediyor. O da 'Tamam' diyor. Tüm bunlara tanıklık eden diplomat arkadaşlar hala görevde." Zaman ilerliyor, gerçekler birer birer ortaya çıkıyor.
|