|
|
İstanbul'un semalarından bir UDO geçti
Osman Sınav'ın yeni filmi Pars-Kiraz Operasyonuiçin ilk kez Türkiye'ye gelen vampir filmlerinin kült aktörü Udo Kier ile İstanbul Boğazı'na nazır söyleştik. Alman oyuncu, sette herkes tarafından benzetilince Atatürk'ü oynamaya heveslenmiş
Altın kalpli 'kötü adam'
Osman Sınav'ın yeni filmi Pars-Kiraz Operasyonuiçin ilk kez Türkiye'ye gelen vampir filmlerinin kült aktörü Udo Kier ile İstanbul Boğazı'na nazır söyleştik. Alman oyuncu, sette herkes tarafından benzetilince Atatürk'ü oynamaya heveslenmiş.
Osman Sınav'ın çekimleri hâlâ süren yeni filmi Pars-Kiraz Operasyonu'nda, uyuşturucu mafyasının Hollandalı şeytani kralı rolünde sinema tarihinin gördüğü en etkileyici yüzlerden biriyle karşılaşacaksınız: Udo Kier. 62 yaşındaki Alman oyuncunun, dünyadaki en ünlü 'ünsüz' ya da en ünsüz 'ünlü'lerden biri olduğu söylenebilir. Ya da şöyle diyelim; olur olmadık durumlara yakıştırılan 'kült' kavramı için doğru bir adres arıyorsanız, Udo Kier akla gelecek en doğru isimlerden biri. Sinemanın vampirlerinden bahsetmeye yeltenirsek de, Bela Lugosi'yi de bir kenara bırakıp Kier'i ilk sıraya koymamız icap edebilir. Kier'in vampir rollerinin en meşhuru, Paul Morissey'in Andy Warhol's Blood for Dracula'sı (1974). Yine Morrissey'le çektiği Andy Warhol's Flesh for Frankenstein da onu tamamlıyor. Şayet bu bulunmaz tuhaflıkta ve cüretteki filmleri görmediyseniz, onu belki de Blade ve Armageddon gibi büyük Hollywood yapımlarından hatırlarsınız. Blade'in sonunda isyancı genç vampirler tarafından güneşe çıkarılarak kafası patlatılan aristokrat vampir lideri, bizzat Kier'di. B sınıfı korku filmleri ve Hollywood yapımı gişe canavarları dışında, Kier'in sanat sinemasının Avrupalı efsaneleriyle de sıkı bağı var; Rainer Werner Fassbinder ve Lars von Trier'in çoğu filminde yer aldı. Von Trier'in hiçbir filminde başrolde oynamadı fakat 'birlikte çalışması çok zordur' şeklinde bir şöhrete sahip olan Danimarkalı yönetmenin neredeyse her filminde oynadı ve hepsinde de hatırlanmayı garantiledi. Dalgaları Aşmak'ta masum Bess'in (Emily Watson) fahişelik yapmak üzere bindiği gemideki tek gözü bantlı sadist kaptan, yahut Krallık dizisinde şeytanın oğlu olarak kemikleri büyüdükçe büyüyen ve "Maaa..." ("Anneee...") çığlıklarıyla filmi izleyen herkesin kafasına kazınan Aage Krüger karakterinden bahsetmek yeterli olacaktır sanırım. Lars von Trier'den oyuncuların neden yaka silktiğini anlamıyor.
LARS VON TRIER'LE ÇALIŞMAK "Onunlayken tek yapmanız gereken, 'oynamamak'. Birlikte yaptığımız ilk film olan Medea'da bana bunu bir kez söyledi, bir daha da sorun yaşamadık. Fassbinder ise bambaşka bir mevzu. O, ekipte birlik beraberlik istemezdi. Hır gür olmasından, herkesin tek başına kalmasından hoşlanırdı. Hatta bu yüzden, bazen sırf o memnun olsun diye aramızda kavga çıkarırdık." Bu keskin bakışlı efsaneyle, İstanbul'da kaldığı otelin lobisinde buluşma fırsatı bulduk. Filmografisinden onlarca manyak katil, deli bilim adamı, vampir ve hatta daha da tekinsiz tipler geçmiş bulunan Kier'in gerçekte de rollerini aratmayacağına dair fanteziler kurmak çok kolay. Lakin kendisi son derece sıcakkanlı olduğu gibi, işinizi kolaylaştırmak için soru sormadan konuşmaya başlayacak kadar rahatlatıcı biri. Kötü şöhretli dahilerin yanında ve ancak kara mizahı sevenlerce anlaşılabilecek kan revan dolu filmlerle bir kariyer inşa etmiş olmasına ise katiyen şaşırmıyor insan, çünkü Kier müthiş bir mizah duygusuna sahip. 15 yıldır yaşadığı Los Angeles'a katlanabilmesinin sebeplerinden biri de bu aslında.
AMERİKA'DA BİR ALMAN Bir Avrupalı olarak, Los Angeles'a yeni yerleştiğinde herkesin her şeye "Mükemmel, harika!" gibi tepkiler vermesinden rahatsız olmuş. "Eğer benim gibi biraz olsun mizah duygun varsa, bir süre sonra 'E iyi o zaman, görünürde her şey harika olsun bari,' diyerek işin içinden çıkabiliyorsun. Ama başta yadırgadım tabii." Kier için Hollywood yolunu açan film, Berlin Film Festivali sırasında tesadüfen tanıştığı Gus Van Sant'in My Own Private Idaho'su oldu. Görece kısa bir roldü aslında, fakat Keanu Reeves ile River Phoenix'in canlandırdığı erkek fahişeleri kiralayıp, onlara yüzüne lamba tutmak suretiyle şarkı söyleyen acayip müşteri rolüyle unutulmaz bir sahneye imza attı. Kier bu rolün ertesinde o zamanki kız arkadaşının tavsiyesi üzerine Los Angeles'a yerleşmiş. Şu 'her şey harika' meselesini de önce orada rol ararken tatmış. "Avrupa'da yaptığım işlerden farklı olarak, orada casting görüşmelerine gitmem gerekiyordu. Deneme biterken 'Seni çok beğendik,' falan diyorlardı ama sonra rolü alamıyordum ve menajerime sorduğum zaman 'Seni sevmemişler,' diyordu. Peki o zaman niye 'Beğendik,' diyorlardı?.." Kier bu tip muammaları önce garipsemiş olsa da, sıcak iklim sebebiyle Los Angeles'ı seviyor. 'Meşhur vampir'in, orada gayet huzurlu bir yaşamı var. "Mobilya ve sanat eseri koleksiyonu yapıyorum, köpeklerimle (üç adet) ilgileniyorum ve akşamları arkadaşlarıma yemek yapıyorum. Üçten fazla köpeğe bakacak durumum yok ama bulduğum köpekleri arkadaşlarıma veriyorum bazen. İstanbul'da çok fazla sokak köpeği var, ama biraz ürkekler, sanırım insanlar kötü davranıyor."
Yeşim TABAK
|