| |
Yüzleştirmek
Hele şükür! Ermeni iddialarına karşı Türkiye nihayet cesur bir adım atmaya hazırlanıyor. Sızan haberler doğruysa Batı'nın itibar etmediğisempozyumlarda nefes tüketmek yerine artık uluslararası platformlarda dişe diş mücadele verilecek. Hatta konuyu La Haye'deki Uluslararası Sürekli Hakemlik Mahkemesi'ne taşımanın bile göze alındığı belirtiliyor. Yürekten destekliyoruz. Eskiden sadece Nisan ayının bir bölümünde canımızı sıkan iddiaların artık yılın hergünü gündemimizi işgal etmesine son vermenin başka yolu yok. Bilgi Üniversitesi öğretim üyelerinden tarihçi Christoph K. Neumann'ın ifadesiyle toplumumuzu bu "Ele avuca sığmayan travma"nın tutsaklığından kurtarmanın başka çaresi yok. Soykırım iddialarını tanıyan ülkeler zincirine her yıl yeni halkalar eklenmesinin beslediği "Uluslararası komplo" korkularının toplumsal tahribatını durdurmanın başka formülü yok. Ve en önemlisi, Batı'yı o trajik dönemde sorumluluğuyla yüzleştirmenin daha etkili bir çözümü yok. Çünkü, Batı ülkelerinin soykırım iddialarını tanımak için sıraya girmelerinin ardında, vicdan azaplarının dayanılmaz ağırlığının ciddi bir payı bulunuyor. Ama Türkiye bugüne kadar sorunun bu yönünün üstüne gitmedi, gidemedi. Batı'nın utancını, ikiyüzlülüğünü haykıramadı. "Birşeyler çıkabileceği" korkusuyla deşemedi. Artık deşme zamanı. Altından ne çıkarsa çıksın.
Tehcirin mimarları Deşilmeli ki, 1915'lerde "Tehcir"i hangi ülkelerin onayladığını, hangilerinin teşvik ettiğini, hangilerinin yardım ettiğini dünya öğrensin. 93 Harbi ardından Rusya ile 3 Mart 1878'de imzalanan Ayastefanos Antlaşması'nı ve o anlaşmanın sonuçlarından ürken Avrupa'nın (İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya, İtalya) baskısıyla yapılan Berlin Anntlaşması'nı öğrensin: Osmanlı, Ayastafanos Antlaşması'nda "Ermenistan'da ıslahat" taahhüdünde bulunmuştu. Ancak bu antlaşmayla Rusya'nın Balkanlar'ın hakimi durumuna gelmesinden paniğe kapılan Avrupalılar, Berlin'de bazı hükümleri yumuşattılar. Bunun yanı sıra İngiltere, "Ermenistan'da ıslahat" koşulunu hafifletti ve karşılığında Kıbrıs'ı aldı! Bu güvence sayesinde Sadrazam Küçük Mehmet Sait Paşa ertesi yıl, "Biz ve İngilizler anlaştık; bundan böyle kim Ermeni lafını ağzına almaya kalkarsa çenesini kıracağız" diyecekti. Bitmedi; dünya İttihat ve Terakki yönetimine "Tehcir"i kimlerin önerdiğini de öğrensin: 1913-1916 arasında İstanbul'da ABD Büyükelçisi olan Henri Mongenthau, "Bu fikir Almanlar'dan çıktı" diye yazacaktı anılarında. O dönemde Osmanlı genelkurmayında görevli Almanlar'dan General Bronsart Von Schellendorf imzaladığı bir emirnamede, "Doğu Anadolu'daki Ermeniler'in sürülmesini" istemişti. Sürülenleri Suriye'de karşılayanların başında da bir başka Alman komutan, Wolffskeel von Reichenberg bulunuyordu. Daha Kurtuluş Savaşı sırasında Fransızlar'ın Çukurova'da Ermeniler'i kışkırtması ve himayesi altında küçük bir "Ermenistan" kurması var. Daha Sevr Antlaşması hazırlanırken çevrilen dolaplar var. Kitlelerin ayaklandırılıp daha sonra kaderlerine terkedilmesi var. Merhum İsmail Cem'in son günlerinde okuduğu Kanadalı tarihçi Margaret MacMillan'ın "Paris 1919 Barış Mimarları Lloyd George, Clemenceau ve Wilson Dünya Haritasını Nasıl Yeniden Çizdiler" adlı kapsamlı araştırmasında, bu konuda son derece çarpıcı örnekler yeralıyor. Deşilsin ki, Anadolu halklarının nasıl emperyalist amaçlar ve hesaplar için acımasızca birbirine kırdırıldığı ortaya çıksın. Batı'yı günahlarıyla yüzleştirme zamanı geldi...
|