|
|
|
|
Başbakan'ın İstanbul kıskançlığı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kendi deyimiyle "İstanbul aşığı". İstanbul'a olan aşkı onu kıskançlığa sürüklüyor. İstiyor ki, her elini kolunu sallayarak gelen İstanbul'da yaşamasın. Başbakan, İstanbul'u yeni gelenlerle paylaşmak istemiyor. Aslında böyle düşünen 'eski İstanbullular' hiç de az değil. 1950'lerden itibaren iş bulma umuduyla İstanbul'a göçen Anadolu'nun eğitimsiz insanlarına alınmış yarım asırlık bir tavır bu. Anlaşılamayan şu ki, Başbakan eski bir İstanbullu değil, sonradan gelenlerden... Çok yazıldı ama gene de belirtmek gerekiyor, Anayasa tüm yurttaşlar için seyahat ve yerleşme hakkını güvence altında tutuyor. Ancak" ile başlayan cümleleriyle ünlü Anayasamız, ancak İstanbul seyahat ve yerleşme hakkına istisnadır" demiyor. Çoğunlukla eleştirmemize rağmen, başbakanın İstanbul kıskançlığını engellediği için Anayasaya sımsıkı sahip çıkmamız gerekiyor. Dünyanın pek çok ülkesinde benzer göç sorunları ağır bir biçimde yaşanıyor. Bunların hepsinin nedeni bölgeler arası eşitsizlikler. Yatırımlar ve istihdam olanakları bölgeler arasında eşit dağılmadığında, işsiz kalan insanlar kaçınılmaz olarak istihdam olanaklarının peşinden göç ediyorlar. İtalya'da güneyden kuzeye, Yunanistan'da adalardan Atina ve Batı Avrupa'ya, Polonya'da doğudan Almanya sınırına, Güney Kore'de kırsal kesimlerden Seul'e yaşanan göçler akıldan çıkmayacak cinsten. Buna bulunan çözümler üç aşağı beş yukarı aynı: Yatırımları ve faaliyetleri az gelişmiş bölgelere doğru yaymak. Yunanistan'da bazı kamu kurumları adalara kaydırılmış durumda. Güney Kore'de Seul'ü rahatlatmak için benzer bir reçete uyguluyor. Polonya bölgeler arası eşitsizlikleri ortadan kaldırabilmek için, eski rejimle özdeşleşmiş olan bölge kalkınma planı yöntemini yeniden gündemine aldı. Biz tam tersini yapıyoruz. Ülke ekonomisinin yarısını oluşturan İstanbul'a yönelen yatırım taleplerini aynen kabul ediyoruz. Hatta Ankara'daki Merkez Bankası ve BDDK gibi kurumlarımızın bile İstanbul'a taşınması için fikirler geliştiriyoruz. Doğu Karadeniz gibi göç veren bölgelerimizdeki yerel ekonomileri canlandırmak yerine denizcilik ekonomisini büsbütün felce uğratacak olan sahil yolu projesini hayata geçiriyoruz. Karadeniz'in olağanüstü yaylalarında baraj inşa ederek insanların İstanbul'a göçmelerinin zeminini hazırlıyoruz. İstanbul dışında yeni gelişme kutupları yaratıp teşvik mekanizmasını sağlıklı bir zemine oturtamazsak, İstanbul'a yönelen yatırımların arkasına takılıp Anadolu'yu boşaltan insan selinin önünü almak mümkün olamayacak. Burada görev Devlet Planlama Teşkilatı'na düşüyor. 1960'lı yıllarda bazı 'öngörülü' (!) siyasilerin "bölgecilik gibi algılanır" endişesiyle lağvedilen bölge planlama dairesi DPT içinde yeniden kurulmalı. AB'nin zorlamalarıyla oluşturulmaya çalışılan bölgeleme çalışmaları tozlu raflara terk edilmemeli. Bölgeler arası eşitsizliğin ortadan kaldırılmasına yönelik politikalar toplumda tam bir uzlaşma sağlayamayan bölge kalkınma ajanslarına bırakılmamalı. Son birkaç söz de İstanbul'un trafik sorunu için... 12-13 milyon civarındaki İstanbullular olarak günde 14 milyonun biraz üzerinde yolculuk yapıyoruz. Yani kişi başına 1.2 gibi çok düşük bir yolculuktan söz ediyorum. Bunu daha da kısıtlamak yerine artırmanın çarelerini bulmak zorundayız. New York'ta sadece metroda yapılan günlük yolculuk sayısı 55 milyon civarında. 30-40 milyon yolculuk kapasiteli bir metro sistemini hayata geçirmeyi düşünmek yerine boğaza üçüncü köprü yapmayı marifet sananlara duyurulur.
KONUK YAZAR: ERHAN DEMİRDİZEN
|
|
|
|
|
|
|
|
|