Kerkük
Türkiye'de insanlar vurdumduymazlıkla sabırsızlık arasında gidip geliyor. Üstelik sabırsızlık emareleri güçlendiğinde kendilerini heyecanlandıran meselenin önünü ardını incelemek, kendilerine söylenenlerin ne ölçüde doğru olduğunu denetlemek, maliyetleri hesaplamak gibi alışkanlıkları da yok. Türkiye 1980'lere kadar iyi kötü sahip çıktığı Irak'lı Türkmenleri Saddam Hüseyin'in iktidarı tümüyle ele geçirmesinden sonra boşladı. Daha doğrusu devletin Yumurtalık boru hattına endekslenmiş çıkar anlayışı Saddam Hüseyin'in astığı Türkmen liderler hakkında da, Altınköprü'deki toplu kurşuna dizmede de benzer diğer olaylarda da lafın ötesinde tepki göstermedi. Körfez Savaşı'nın ardından kabaran Türkmen aşkında ise iyi Türkmen Sünni olacaktı. Bu nedenle de kamuoyu Türkmenlerin yarısının Şii olduğunu, içlerinden çoğunun kendilerini mezhep temelinde tanımladığını ya da içlerinde yaşadıkları Kürt veya Arap çoğunlukla birlikte hareket etmeyi tercih etiklerini ABD'nin Irak'ı işgal etmesinden sonra ve seçim süreçlerinde öğrendi. Şu sıralarda PKK veya Kerkük nedeniyle Silahlı Kuvvetlerin Irak'tan içeri şöyle bir girmesinin iyi olacağına inananlar bulunuyor. Nasıl çıkılacağını bilmeseler ve söylemeseler, insani, siyasi ve ekonomik maliyeti tartışmasalar da dinleyenleri var. Terörizmden bunalmış, Kerkük konusunda hem tarihi hem insani duyarlılığı olan toplumu heyecanlandırmayı başarıyorlar. Arap ülkesi olan Irak'ın bölünme ihtimalinin asıl Arap dünyasının bir problemi olduğunu da bir yana bırakıp meseleyi tamamen Türkiye'nin üzerine yıkmak istiyorlar.
Nüfus kayıtları yakıldı Soner Çağaptay geçen gün yayınlanan yazısında Kerkük ile ilgili bilgileri çeşitli kaynaklardan derleyerek aktarıyor. 1958 nüfus sayımına göre Kerkük nüfusu, yüzde 40'ı Türkmen olmak üzere 114 bin kişi. Hemen yanındaki elTamim vilayetinde ise Kürtler nüfusun yüzde 55'ini oluşturuyor. Saddam Hüseyin'in Kerkük'ü Araplaştırma politikası neticesinde şehre Şii Araplar yerleşmiş, Arap olmayanlar sürülmüş. 1991'deki Körfez savaşında 120 bin Türkmen, Kürt ve Hıristiyan gönderilmiş. Son savaşın ardından nüfus 700 binden 800 bine çıkmış. 150 bin Şii Arap şehri terk etmiş. Tüm kentli orta sınıflar gibi Kerkük'ün belkemiğini oluşturan, kentin seçkinleri sayılan Türkmenler de Kerkük'ten ayrılmış. Pentagon raporuna göre bölgenin kaynaklarını ve toprağı kontrol amacıyla her grubun fanatikleri kentin dokusundaki dinsel ve etnik hoşgörüyü yok etmeye çalışıyorlar. Kerkük'ün nüfus kayıtlarını yakan Kürtler, Kerkük'ten olmayan Kürtleri de şehre yerleştirdiler. Hesapta nüfus sayımında çoğunluğa geçerek Kasım ayındaki referandumda da şehri Kürt federal yönetimine bağlayacaklar. Bunun kabul edilmesi mümkün değil. Bu ihtimale karşı İran destekli Mukteda el Sadr'ın Mehdi ordusu Kerkük'te şiddeti arttırıyor. TSK'nın Kerkük'ü almasını isteyenler yalnızca Kürtlerle değil esSadr yandaşlarıyla da savaşmaya hazır olmalı. ABD geç de olsa Kerkük konusunda Türkiye'nin baştan beri savunduğu noktaya geldi sayılır. Bush yönetimi Irak'ın bölünmesinin stratejik maliyetini ödemek istemiyor. Referandumun ertelenmesi gerekiyor. Bu durumda diplomasi yolları açıktır. ABD'nin PKK konusundaki ikiyüzlü, zaman çalan tavrı, Kerkük konusunda diplomasinin tüm araçlarının kullanılmasını daha da zorunlu kılıyor. Özdem Sanberk'in dünkü Radikal gazetesinde yazdığı gibi, "(ABD ile) aramızdaki ilişkileri yeryüzündeki gerçekçi boyutlara indirmemiz ve geniş ufuklu bir vizyonla ikili ve bölgesel çerçevede uzun vadeli karşılıklı çıkar temelinde kurmaya çalışmamız" gerekir.
|