Kamu hezimeti!
Kurban olam amirime, şahinime. Artık nerede nasıl bir kusur işlemiş, ya kağıdı görmemiş yahut (geçmiş zaman) unutmuşsak; "Trafik cezası" tam iki yıl sonra kapıyı çaldı. Boynumuz kıldan ince. 41 YTL 20 YKRŞ'yi hemen ödeyeceğim. Çünküm bilirim ki, işte bu adalettir; parmağımızı kesen şeriattır.
Amirim, şahinim, devletim böyledir işte. Semti belirtmeyeyim, şahsi olmasın; üstlerine alınmasınlar, kıl kıpırdatmasınlar. Şöyle bir yer tahayyül edin: Onca gökdelenin (ona da geleceğim!) arabası, servisi oraya boca ediliyor. Tam bir dört yol ağzıdır ama kavşak filan değil. Çünkü çarşıdır aslında. Ve bu çarşının üç bir yanını, birbirinden müstesna, mutena, mis kokulu kebapçı ile onların "vale" diyorlar ya, birbirinden alinazik parkçıları işgal etmiş, iki şeritlik sokakların birer şeridi onların cebine armağan edilmiştir. Afiyet olsun amirim; kebabı yiyen bağını sormaz. Ne cezası olur, ne hesabı. Çünkü burası dağ başı.
Şöyle bir yer tahayyül edin: Belediyeler kaldırımlar, sakat arabaları, çocuk arabaları, küçük çocuk bisikletleri, yaşlılar filan da geçebilsin diye özel geçiş kanalları yapmışlardır. Ellerine sağlık. Ama aynı belediyeler ile trafiğim, amirim, şahinim ve tüm vatandaşlar, oraları "park yeri" haline getirir. Getirene göz yumar. Bir kentin soyulmasıdır bu. Yüzsüzlerin kenti ele geçirmesi ve yüzünüze tükürmesidir.
Şöyle bir yer tahayyül edin: En büyük şehirdir, o şehirde "gelişen iş merkezi"dir, gökdelenler, plazalardır; sahipleridir ve acayip vicdanlarıdır. Devasa binalarda binlerce insan çalıştırılır. Ve maalesef özgürlük yanılsaması içindeki modern köleler, istiflenerek servislere doldurulur, dizi seyredip uyutulmak üzere evlerine elden teslim edilir, sabahları da işe bir dakika geç kalmasınlar diye itinayla paketlenip binalara koşturulur. Maaş yerine, servis verilir; mutlu olsunlar diye. Olsun. Yapılsın. Toplu bir ulaşımdır yani. Ama milyonlarca dolara plazasını dikip kat be kat rant, kar, faiz, gelir, artı değer, temettü, artık her ne ise sağlayan çok medeni, çok tüsiad müsiad, dini, ahlakı, laikliği bütün patronlar, o servis araçlarını, bilmem ne turları ana arterlere, yol ağızlarına, köprü altlarına, kendi halinde sokaklara, mahallelere, bulabildikleri her yola, her alana, her kaldırıma, kaldırım üstüne şerit şerit yığarlar. Ahlaksız, insafsız, hödük ve küstah bir kapitalizmdir! Bazen mütevazı, bazen markalı pırıl pırıl giysileriyle ofislere doldurulan arkadaşlar, bunu bir "hizmet" zanneder elbette. Ama bu "hezimet" tir. Hakiki kamunun, bizzat kendilerinin de, emeklerinin, insanlıklarının, kentlerinin, yollarının, vergilerinin gaspıdır. Hepimizi sürüngenleştiren bir üstümüzden geçme halidir. Binlerce yıllık kadim şehri kuranlar, imar edenler, fethedenler, kurtaranlar sanki bu arsızlık cemaatine "kurbandır".
Mesele keşke "İstanbul'da plaka sınırlaması" olsaydı. Keşke, en yakın destekçileri arasında kenti gasp eden servisçiler de bulunan başbakanların aklına kurban olsaydık. Ama mesele, "arsızlık, vicdansızlık, acımasızlık, yüzsüzlük, küstahlık sınırlaması" dır. Mesela; medyalarında sözde trafik yakınmasında bulunan ama başka şirketleriyle araç pazarlayan ve bankalarının, plazalarının servis araçlarını hepimize ait yollara hiç utanmadan yığanların ve onlara göz yumanların cüretinin sınırlanmasıdır. TÜSİAD, üyelerinin kente tecavüzüyle ilgilensin hele. O cüreti sınırlayamıyorsanız; başbakan, bakan, vali, belediye başkanı, emniyet müdürü, trafik amiri olup konuşmayın. Korkmayın; ben cezamı öderim!
|