Oferim sana!
Kimileri var. Hayran oldukları "Anglosaksonlar" ın basın için, gazeteci için "bekçi köpeği" deyişini yanlış anlamış durumdalar. Onlar "Watchdog" derken, en azından ekmeklerin daha hepten bozulmadığı, tuzun o kadar kokmadığı, gazetecinin kuzu kuzu kurttan korkmadığı zamanlarda; kamunun, haklıların, mağdurların, güçsüzlerin, sessizlerin hukukunu, devlet de dahil, güçlüler karşısında korumaktan... Gerekirse, onları kamu yararı, bilgilenme hakkı, denetim görevi eleştiri özgürlüğü adına "ısırmaktan" söz etmişlerdi. "Sermaye" nin ettikleri, eyledikleri de bundan muaf değildi. İktidar ve ordunun da!
Ama "arkadaş" gibi kimileri, bir kavgada hasmını dişlemenin dışında, "bekçi köpekliği" ni, sermaye karşısında hep kuyruk sallamak, onlar namına (şe)bekçilik yapmak olarak algıladılar. "Algılamak" dersem, bizatihi "algıları" na haksızlık olur. "Salgıladılar" desem de ayıp olur.
Böyle bir "hotdog" (evet öyle de denebilir!), hiç makamına, yönetmenlik durumuna, kendisinin nihai filtre olarak sorumluluğuna filan aldırış etmeden, bir gün bir "yabancı sermaye" nin İstanbul'a tepeden bakan özel dairesinde almıştı soluğu. "Çağırmışlar", gitmişti. "Sermaye", Türkiyeli parlak borsa oyuncusu (ki spekülatör de deniyor) ile birlikte, limanlara mimanlara soyunan İsrailli bir gruptu. Olabilir elbette; soyunursun ama adabıyla. "Adapsız", yani "edepsiz" durum oydu ki, "Borsacı ile şıracı", garip bir şekilde, o sırada özelleştirilmeye çıkacak dev şirket Tüpraş'tan hisse kapmışlardı. Limanlar Kuşadası ile Galata; "miman" ise, benzin kokulu hisselerdi. "Borsacı ile şıracı" nın şahidi ise sözde "iman" dan yola çıkan, ama yolu unutup sadece çıkan "unakıtan, yumurta kıran" bakandı. Bu Dipsiz Kuyu'da da çok yazıldı, ısrarla üstüne gidildi ama hatırlatayım. "Kutman&Ofer" bir gece, daha özelleştirilmemiş Tüpraş'ın yüzde 14.76'sını bizzat "Kemal Abi" nin mübarek elinden almışlar, o sayede şirkete iki adam sokmuşlar, özelleştirme sürecinde Truva Atı gibi eşelenmişler, Kutman bu arada büyük medyacı grupla Tüpraş'a talip olmayı da planlamış, şirket başkasına satıldığında ise, ellerindeki yüzde 14.7 hisse katlanıp bir de hediyesi temettü vermişti. Kısaca; piyasa değerinin altına 446 milyon dolara alınan hisseler, 60 milyon dolar kadar nemanın yanı sıra, hemen 620 milyon dolara ulaşarak havadan para tüplemişti.
Basında kimimiz bunları yazar, sorup dururken, Başbakan da, "Yahudi sermayesi düşmanları" na veryansın ediyordu. Biz oluyorduk yani. "Hotdog", işte borsacı ile şıracının huzuruna kabul edildiğinde, onca ıvır zıvır, laga luga, kakara kikirinin yanında, bir zahmet bu işe dair soru dahi soramadı. Sormadı. Bir tane, gazeteci gibi soru soramadı. Bir tane, Türkiye için önemli büyük bir gazetenin yöneticisi gibi soru soramadı. Bir satır, bu meseleyi didikleyen, "sermayenin görüşü" nü vermekle birlikte, eleştiri ve kuşku da içeren bir şey yazamadı. Oysa bazen ne mangal yürekli ve mangalı ne küllüdür. Gaffur kurban olsun ona, "bizleri hiç beyenmez", üfürür de üfürür.
Lakin "kamu işçileri"; "özelleşmiş gazeteciler" in yapmadığını yapıyor, sendikaları aracılığıyla gerçeğin ve adaletin arayışına giriyordu. Petrol-İş'in takibiyle, mahkemeden sonra, Danıştay'ın da elden kıyak hisse satışını iptal ettiği, borsacı ile şıracının hisseleri o kadar yaladıktan sonra kutamadan, yutamadan geri vereceği ortaya çıktı. Ama bu düzende... Kamu hakkını kovalayan işçilere "işçisin sen, işçi kal" denecek; "Hotpotdog" ise, gazeteci, büyük gazeteci, büyük gazetenin büyük yöneticisi, hep haklı, hep akıllı, hep bilmiş kalacak; misal, bizi azarlarken, şey sıkışınca her hükümete yalakalığa gaz verecek. Örnek olacak hepimize! Oferim sana! (Bir Oferim de liman ve iman özelleştiren bakana!)
|