|
|
Vah benim özel tiyatrolarıma...
Bu haftaki tiyatro durağım, Akatlar Kültür Merkezi'ydi. Uzun zamandır görmek istediğim Güldüren Şüphe oyununu izledim. Süheyl- Behzat Uygur kardeşler pek çok ilişkiyi kurt gibi kemiren "aldatılma şüphesini" öyle derin ama öylesine esprili bir tarzda sahneye taşımışlar ki, bayıldım. İç çamaşırı satan iki kadın, bir İtalyan tekstilciye ürünlerini kabul ettirip, 5 milyon dolarlık anlaşma yapmak istiyor. Ancak eşlerinin bu durumdan haberi yok. Şüpheci kocalar ise "karılarını iş üstünde basmak için" otel odasına gizlice süzülüyorlar. Ve kıyamet de ondan sonra kopuyor. Zaman zaman tuluata kayan, kimi zaman babaları Nejat Uygur'dan esintiler taşıyan, bazen de müzikal tonlara bürünen ama bir buçuk saat boyunca insana derdi tasayı unutturup, bolca kahkaha attıran sabun köpüğü bir komedi. Bana göre oyunun yıldızı Avrupa Yakası'nda patron rolüyle izlediğimiz Yıldırım Öcek. Eminim Gülse Birsel bu oyunu izledikten sonra Öcek'e çok daha fazla rol yazacaktır. Süheyl-Behzat Uygur kardeşlerin oyun sonunda izleyiciye hazırladığı sürprizi ise "büyüsü bozulmasın" diye detaylandıramıyorum. Ancak Afife Jale jürisine öyle hoş bir gönderme var ki, hedefi tam 12'den vuruyor. Beni en çok şaşırtan ise oyun sonunda izleyiciler arasında dolaştırılan çanak... Seyirci, gönlünden kopan parayı çanağa koyuyor. Süheyl ve Behzat Uygur kardeşler şimdilik oyunlarını "hangi sahneyi boş bulurlarsa orada" oynuyorlar. Bu nedenle sizlere "Bu oyunu şu tarihte şurada izleyebilirsiniz" diye yazamıyorum. Amaçları kısa zamanda kendi salonlarına kavuşabilmek. Çanağı da onun için dolaştırıyorlar. Manzara, Türk özel tiyatroları için son derece üzücü. Ama aynı zamanda bir çaresizliğin de ifadesi. Çözüm ise herkesin taşın altına elini koymasında yatıyor. Belediyeler kendi tiyatrolarının oyunlarını "ucuzlatıp", özel tiyatroların beline kazma vuracakları yerde, bilboardlarını bir süreliğine bu özel tiyatroların emrine verebilirler mesela... Ya da bu memleketin iş adamları, sanayicileri, holding patronları reklam bütçelerinden bir bölümü oyun ve tiyatro sponsorluğuna ayırabilirler. Tabii bu arada bize de düşen görevler var. Örneğin gazeteler, her hafta en az iki oyunun ilanını "ücretsiz" yayınlayabilirler. Ya da benim gibi televizyon yazarları köşelerinde zaman zaman tiyatro oyunu tanıtabilirler... Meclisinde milletvekillerinin birbirlerine "Bana tiyatro yapma" diye hakaret (!) ettiği bir ülkede bunları gerçekleştirmek zor ama bir yerlerden de başlamak gerek...
|