kapat
   
SABAH Gazetesi
 
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Ahmet Ors @ SABAH
SMS:
4122-AO MESAJ
 
'Yemek müziği' diye bir şey var mı?
Dengeyi bozar

'Yemek müziği' diye bir şey var mı?

Yemek de müzik dinlemek de ayrı zevkler. Bunların bir aradalığında ise hassas bir denge söz konusu. Son zamanlarda restoranlarda ve kafelerde, yan yana oturanların bile birbirlerini duymalarını önleyecek kadar yüksek sesle yapılan müzik yayını, birçok insanın tadını kaçırmaya yetiyor

Zorunlu olarak dayatılan müzik bombardımanı keyfimi kaçırır, beni mutsuz eder. Yanlış anlaşılmasın; müzik sevmediğimden değil, sadece istediğim, kendimi hazırladığım biçimde dinlemeyi severim müziği. Restoranlarda durum vahim. Bir zamanlar sadece diskolarda disc jockey vardı. Şimdi disc jockey bütün hallice restoranlarda bulunduruluyor; bu delikanlılar aldıkları parayı hak etmek için, iyi bir yemek yiyip baş başa sohbet etmeye gelmiş çiftleri pahalı ve kaliteli hoparlörlerden müzik bombardımanına tutuyorlar.

İZMİR MARŞI HESABI
Eskiden gece kulüplerinde orkestra paydos edeceği zaman İzmir Marşı çalardı. Herkes de toparlanıp gitme vaktinin geldiğini anlardı. Şimdi siz daha tatlınızı yeni söylediğinizde müziğin volümü o denli yükseliyor ki, artık karşınızdakine sesinizi duyuramayacağınızı anlayıp, apar topar hesabı ödeyip ayrılıyorsunuz. Sesi kıstırmayı denemenin de bir yararı olmuyor. Garson bahşiş elden gitmesin diye geçici olarak birkaç desibel azalmasını sağlasa da, disc jockey ya da bir başka garson biraz sonra ses düzeyini eskisinden daha yüksek hale getiriyor. Bu, benim gibi yemek yemek için restorana gidenlerin ortak sorunu. Yoksa biz mekanı terk ettikten sonra, yerimizi alıp sabahın erken saatlerine kadar bar ortamında içki içenler, müziğin volümünden hiç de şikayetçi değiller. Dans ederken, bir konser salonunda dinlerken mutlu olabileceğim müzik parçaları, diskoteklere yakışır ses sistemleri aracılığıyla sofrada beni bombardıman ederse, yediğimin içtiğimin tadını almam mümkün olmuyor. Ne müziğin keyfine varabiliyorum, ne de yemeğin... İstisnalar kaideyi bozmaz derler ama bir mekan ne kadar eğlenceli, zengin programlıysa, yemeklerinin o denli vasat, yavan ve kötü olduğunu da deneyimlerimle saptadım. Bu nedenle son zamanlarda sayıları iyice azalan müzikhollerde yemek yemeye de hiç ısınamadım. Zira buralarda esas olan sahnedeki sanatçıları dinlemektir. Yemek ise olsa olsa düşen kan şekerini yükseltmeye ve içilen içkinin fazla etkilememesini sağlamaya yarar. Son zamanlarda yeni bir uygulama daha beni rahatsız ediyor. Balık lokantaları, söz birliği etmişçesine, sanki balığın tadı Yunan müziği ile daha iyi çıkarmış gibi, Rumca şarkılar dinletiyor müşterilerine. Gerçekten de balık ve mezelerle daha iyi giden, düşük volümde, geriden, çevreye yayılabilecek başka tür müzik yok mu? Geçmişten yemek müziği konusunda örnek almamız gereken şeyler olduğunu düşünüyorum. Avrupa'da yaşamın tadının en iyi şekilde çıkarıldığına inandığım Barok çağda, ünlü Alman besteci Georg Philipp Telemann'ın, orkestra için yüzden fazla 'Tafelmusik', yani sofra müziği yazması bir rastlantı değildi. O dönemin insanları yemek yerken nasıl bir müzik dinlemeleri gerektiğini bulmuşlar, Telemann gibi besteciler de onların isteklerine cevap vermişlerdi. Bugün bile bu hoş, zarif tempolu, en önemlisi yemek yenen ortamda ön plana çıkmayan sofra müziği, yemeğin tadına varmak için çok uygun. Yemekte illa klasik müzik dinlemek gerekmez kuşkusuz. Alaturka müzikte de fasıl aynı felsefenin ürünü. Usta bir fasıl topluluğu tarafından icra edilen, örneğin bir Hicaz faslı eşliğinde, yemeğin de, mezelerin de, içkinin de tadını kat kat daha fazla çıkarırım. Arada bir kanun ya da tambur taksimi geçilirken, sanki bilinçaltım, "Haydi doldur bir kadeh daha!" komutunu verir bana. Bu, bir piyanist şantörün ya da uvertür şantözün gazinodaki içki tüketimini artırmak için, "Haydi içelim!" komutundan çok daha etkili bir teşviktir benim için. Sanırım işin püf noktası müziğin türü değil, sunuluş biçimi. Barok müzik ya da fasıl, sofrada dinlenecekse, elektronik ses yükselticilerin fişini çekmek ya da müzik setinin volümünü iyice kısmak gerekir. Zira sofrada her türlü müzik doğal ortam ve koşullarında icra edilmeli ki, müzik ile yemek arasındaki denge korunabilsin.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 2006 kahvenin yılı oldu   / 31-12-2006
 Kutlamaların başrol oyuncusu   / 24-12-2006
 Gülen mutfaklar müşteriyi de güldürür   / 17-12-2006
 Yemek düşmanları geliyor!   / 10-12-2006
 'Yemek müziği' diye bir şey var mı?   / 12-11-2006
 Tatlıdan vazgeçmeyene her gün bayram!   / 29-10-2006
 Ramazan'ın üç güzeline veda   / 22-10-2006
 Suyunuzu nasıl alırdınız?   / 01-10-2006
 Hijyen mi? O da nedir?   / 24-09-2006
 İstanbul için palamut vakti...   / 10-09-2006
    Pazar Sabah Yazarlar
    Güncel
    Hobi
    Röportaj
  » Gurme
    İyi Yaşa
AHMET ÖRS
Toprak Ana fast food'a karşı
1986'da Carlo Petrini ve...
Murat Bardakçı: Babil hayalinin altında kaldı
Murat Bardakçı: Babil hayalinin altında kaldı
Saddam Hüseyin ile ilgili hemen herşey yıllardan buyana tartışılıyor...
Komşu kızı neden Basra'ya gitti?
Komşu kızı neden Basra'ya gitti?
Daha iyi bir hayat için orduda hemşirelik yapmayı tercih eden İngiliz...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.