|
|
Vicdanlarda mahkûmsunuz
Demirel'in Hürriyet'e verdiği demece ilişkin yazdığım yazı ve Demirel'e cevabıma okurlardan çok sayıda mesaj geldi. Benimle aynı fikri paylaşanlar olduğu gibi, yazımı eleştirenlerin de olduğunu gördüm. Eleştirilerde birinci nokta, THKO örgütlenmesinin mantığı, gücü ve işlediği suçlara ilişkin değerlendirmelerim üzerineydi. Bu değerlendirmelerimin, "THKO ve lider kadrosunun yaptıklarını, yürürlükteki yasalar karşısında suç değilmiş" gibi ele aldığım gibi bir yaklaşımla "yanlış" algılandığını gördüm. Dolayısıyla bu konuya açıklık getirmenin gerekli ve yararlı olacağını anladım. Eleştirilerdeki ikinci nokta ise neden sadece Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamını ele almakla yetindiğim, örneğin Menderes ve arkadaşlarının idamına yönelik değerlendirme yapmadığıma yönelik. Bu konuya ilişkin değerlendirmelerimi daha sonra sizlerle paylaşacağım. Bugün için eleştirilerdeki birinci noktaya açıklık getirmek istiyorum. Elbette Deniz Gezmiş önderliğindeki THKO dahil olmak üzere, Mahir Çayan liderliğindeki THKP-C, İbrahim Kaypakkaya yönetimindeki TİKKO gibi yasadışı örgütlenmeler ve bu örgütlerin yaptığı eylemlerin Türk Ceza Kanunu'na göre suç oldukları açık bir hukuki gerçektir. Ancak tartıştığım nokta, suçun ve cezanın niteliği üzerinedir. THKP-C ve TİKKO'yu bir tarafa bırakıyorum ama Deniz Gezmiş ve arkadaşları, hiçbir insan öldürmedi. Benim "30-35 kişilerdi ve 35 tabanca ve tüfekleri vardı" derken ifade etmek istediğim husus, silahlı örgütlenmeyi masum göstermek değil, ama mahkûm edildikleri 146'ncı maddenin, yani Anayasa'yı ihlale teşebbüs maddesinin, bu tarz bir kapasiteyle işlenebilecek bir suç olmadığına işaret etmekti. Elbette ki, 30-35 kişilik, 35 tabanca ile tüfekten oluşan bir örgüt, gasp ve adam kaçırma eylemi yaptığı zaman, bunun TCK'da bir karşılığının olması gerekirdi. Nitekim vardı da. Bu tip bir eylem o dönem itibariyle, olsa olsa TCK'nın 168. maddesindeki "Silahlı çete" suçunu oluşturabilirdi. Bunun da cezası 10 yıldan başlamak üzere ağır hapis cezasıydı. Ancak dönemin sıkıyönetim mahkemesi, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını hukukta olması gereken, "amaç ile suça ulaşmak için kullanılan uygun vasıta" ilişkisini hukuken doğru yorumlamadığı için TCK 168 yerine 146'ncı maddeden idam cezası ile cezalandırmayı uygun görmüştü. Nitekim aynı dönemde Ankara 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi ile Askeri Yargıtay'dan bazı hâkimler de benzer bir davada bu gerçeğe işaret ederek, işlenen suçun 146 değil, 168'inci madde kapsamına girmesi gerektiğine işaret etmişlerdi. Fakat faşist 12 Mart yönetimi, olaya bu şekilde bakan mahkemeye tahammül edememiş ve söz konusu mahkemeyi lağvetmişti. Bu işin hukuki cephesi. Siyasi cephesine gelecek olursak... Ben Sayın Demirel'in ve idama oy veren milletvekillerinin bu idamlara el kaldırarak, idamların İNFAZININ sorumluluğunu üstlendiklerine işaret ettim. Bırakalım sıkıyönetim mahkemesinin bağımsız bir mahkeme olup olmadığını bir tarafa, ki başkanı hâkim olmayıp asker ve tuğgeneral olan ve sıkıyönetim komutanlarının emrinde olan bir sıkıyönetim mahkemesinin bağımsız mahkeme olarak adlandırılamayacağını, hukuk mantığına sahip, tabii hâkim ilkesinin ne demek olduğunu değerlendiren herkes rahatlıkla kabul edecektir. Bağımsız dahi olsa bir mahkemenin verdiği kararın idam cezası olması durumunda Meclis'ten geçirilmesinin mantığı, idam cezasının aynı zamanda özelliği itibariyle siyasal bir muhteva da taşımasından kaynaklanıyor. Bu sebeple mahkemeden verilen idam cezasının her halükârda onaylanması gerektiği iddiasının inandırıcılığı yoktur. Verdiğiniz oy cezanın idam olarak infaz edilip edilmemesine ilişkindir. İnfaza oy vermediğiniz takdirde, hükümlünün serbest kalması gibi bir şey söz konusu olmayacaktı. Adı geçen kişiler hükümlü olmaya devam edecekti. Sayın Demirel, Siz, oylamada "evet" oyunu kullanarak idamın infazını kabul ettiniz. Dolayısıyla, söz konusu kişilerin idamlarının ve hayatlarını kaybetmelerinin sorumlusu sizsiniz. Bugün size yönelik eleştirilerimiz de, idamdaki siyasi sorumluluğunuza ilişkindir. Bu yönüyle de vicdanlarda bu sorumluluğu taşımaya devam edeceksiniz. Süleyman Demirel'in gönderdiği yeni cevabı, yarın yayımlayacağım.
|