| |
|
|
"Başın düşerse dara Mustafa Taşar'ı ara"
Bayramdan önce "bayramlaşmıştık." Oğlunu askere (Burdur'a) yollamıştı. "Bayramda Antalya'ya gideceğiz" demişti: - Burdur oraya yakın... Oğlumuzu ziyaret ederiz. Bayramın son akşamı Lale ve Şarık Tara, Aslı Aydıntaşbaş ve Ekim Alptekin, Pınar ve Tufan Türenç, Nilgün ve Altın Pınar hep birlikteydik. Neşeli bir sohbette. Cep telefonumuz çaldı. Afyon'dan Halis Özpınar arıyordu. "Şehirlerarası karayolu üzerindeki" Özlem Tesisleri'nin sahibi. Halis, Afyon'un "muhtarı gibidir." Uçan kuştan haberi olur.
- Yavuz abi başın sağolsun. - Hayırdır Halis. - Mustabey'le dostluğunuzu biliyom. Mustafa Taşar. Az önce viraja hızlı girdi, uçtu. Araçtan çıkardık, cenazesi kucağımda emme... Ruhunu teslim etmiş. Şimdi izninle ailesini araçtan çıkaracağız. Ailenin yüzü gözü, üstü başı kan içinde. Acı haber tez yayılırmış. Mehmet Keçeciler'e, Kenan Sönmez'e, öteki dostlarına haber verdik. Bayramın son gecesinin neşesi dağılıverdi.
Siyasetin renkli isimlerindendi. Bir seçim kampanyasında Gaziantep'i "sloganlarla" donatmıştı: "Başın düşerse dara, Mustafa Taşar'ı ara." Yaşar Okuyan "şuna bir kazık atayım mı" dedi. Gaziantep'e gitti, miting kürsüsüne çıktı: - Siyasetçi dediğin Taşar gibi olur. Başı dara düşen arasın. Ama hangi telefondan arayacağınızı biliyor musunuz?... Kağıdı kalemi çıkarıp yazın. Ve başladı Taşar'ın "cep, ev, Meclis" telefonlarını yazdırmaya. "Gizlisiyle, açığıyla." Okuyan konuşmaya devam ederken, Taşar'ın telefonu çalmaya başlamıştı bile.
Bayramdan sonra Taşar'la Ankara'da gazetede buluşacaktık. "Biraz siyaset konuşuruz" demiş ve gülmüştü: - Biraz da Yaşar'a nasıl bir kazık atacağımızı konuşalım... Onu iyi bir işletmek istiyorum. Dost canlısıydı. Allah rahmet eylesin.
|