|
|
|
|
|
|
|
Cihan Oskay: Yayın kararını Ertuğrul Özkök verdi
Fenerbahçe ile ilgili şike iddialarında bulunan itirafçı Cihan Oskay, Futbol Extra'ya verdiği röportajda Star televizyonundaki yayınla ilgili olarak "Mehmet Ali Yalçındağ dahil üst düzeydeki herkesle görüşüldü. En son Ertuğrul Özkök'ün kararına bırakıldı. O da kasetleri belgeleri inceledi Serhat'a "Tamamdır, bu haber beklemez, hemen yapalım" dedi.
Cihan Oskay Telegol programının perde arkasını ve yayına çıktığı ilk günden bu yana yaşadıklarını tüm çıplaklığıyla anlattı;
- Peki, olayları anlatınca Serhat "Hemen yayınlarız" okeyi verdi mi size? -
Hayır, hemen okey vermedi. "Bu büyük bir olay, kasetleri de inceleyeceğiz" dedi. Sonra bu olayla ilgili Mehmet Ali Yalçındağ dâhil üst düzeydeki herkesle görüşüldü. En son Ertuğrul Özkök'ün kararına bırakıldı. - Peki, bu yayınlama kararının Ertuğrul Özkök'e bırakılması programdan ne kadar önceydi? - Yaklaşık 10 gün önceydi. Serhat, Ertuğrul Özkök'le görüşüyor. Özkök, Serhat'ı Hürriyet'teki makamına çağırıyor ve kasetleri biraz daha inceleyeceğini söyleyerek "Ben size olup olmayacağını söyleyeceğim" diyor. Serhat çıkıyor oradan. Neyse, ertesi gün Ertuğrul Özkök Serhat'a "Tamamdır, bu haber beklemez, hemen yapalım" diyor. Ve pazartesi gününe özel program konularak yapılmasına karar veriliyor. Buraya kadar güzel. Ben Serhat'a kasetleri Ertuğrul Özkök'e getireceğini söylediğinde "Sen Ertuğrul Bey'e kasetleri verdiğin vakit kasetler aynen karşı tarafa gidecektir" dedim. Yanılmamışım. Benim aldığım bilgi, yaptığımız röportajın dökümü filan Fenerbahçe tarafına götürülüyor. Ve ondan sonra büyük bir savaş başlıyor. Mesela programın tanıtımları dönmeye başlamasına rağmen cumartesi günü bir anda bu işten vazgeçilmesine karar veriliyor. Sonra "Pazartesi günü buna karar verelim" deniyor bu olay o güne bırakılıyor. Ondan sonra Aziz Yıldırım'ın büyük mücadelesi başlıyor yayınlatmayın diye. Ben yayının olacağı gün pazartesi öğle saatlerinde Star'a gittim. O arada baktım müthiş bir mücadele var. Üst düzey tarafından trafik çok sıkıştı programın yayınlanmaması konusunda. İşte Aziz Yıldırım'a teklif yapıldı "Siz de programa katılın" diye.
SAAT 20.30'DA PROGRAMIN YAPILMAYACAĞI SÖYLENDİ
- Peki, bu teklifi kim yaptı Aziz Yıldırım'a? - Üst düzeyden Serhat'a geldi Serhat da Aziz Yıldırım'ı aradı, o da "Yok" dedi. Serhat "Ben geleyim yayın arabasıyla, sizin yanınızda yapalım bu canlı yayını" dedi. Yıldırım "Yurt dışına gideceğim" dedi ve yanaşmadı. Serhat'a "Bunu yayınlama, yayınlarsan yanlış yaparsın" diye baskı yaptı. 20.30'da programın yayınlanamayacağı söylendi bir anda. - Peki, ne oldu o anda? - Üst düzeyden müthiş bir baskı var, telefonlar geliyor bilinen güçler tarafından. Çok anormal bir şekilde. Serhat ve ekibi de muazzam bir stres yaşıyordu. - Arayanlar kimlerdi? - Yukardan, işte "Yayınlamasanız olur mu?" diye. Fakat sonunda en üst düzey şuna karar veriyor. Yayınlanmasının tek sebebi var ben size söyleyeyim. Karşı tarafın bu kadar büyük panik ve telaşı yaşamasından dolayı bu işin yayınlanması kararı çıkıyor. 20.45'te, yani programa bir saat kala yayınlanması kesinlik kazanıyor. - Sizce grubun yayınlama konusunda sıkıntı yaşamasının nedeni ne ? - Bana verilen bilgi bu. Ama doğru, ama yanlış, onu bilemiyorum, Doğan Gurubu'nun reklam gelirlerinin yüzde 63'ünün Koç Grubu'na ait olduğunu söylendi. Bu şartlarda yayına çıkmak çok zor oldu bizim için tabiki.
NECİL ÜLGEN YAYINI ENGELLEMEYE ÇALIŞTI
- Yayından önce sizin direkt olarak "Yayınlanmasın" baskısına şahit olduğunuz kimler vardı? - Yayından önce odaya sık sık Star'ın Genel Yayın Yönetmeni Fatih Eyüboğlu geliyordu. Ancak programın yayınlanmaması için değil, sadece telefon trafiği yönlendiriyordu. Çünkü her an telefonlar yağıyordu. Ama yayınlanmaması için gelen mesela Fanatik'in Genel Yayın Yönetmeni Necip Ülgen'di. İşte "Bu adam üç kağıtçıdır, bu adamı çıkarmayın" diyordu.. - Siz bunu kulaklarınızla duydunuz mu? - Evet, çünkü onlar yan odadaydı, toplantı odasında. Ben bunları hep duydum. Necil Ülgen'le birkaç kez yemek yemişimdir ve kendisi Aziz Yıldırım için ağıza alınmayacak laflar söylemiştir zamanında. Birde Hasan Ali Atasoy vardı odaya girip girip çıkan.
TEŞVİK PARASI İKİ GÜN EVİMDE KALDI
- Programdan önce eşinizle konuştuğunuzu söylediniz. O bu olayı biliyor muydu? - Eşim de olayları biliyordu. Para iki gün evde kaldı çünkü. Trabzonspor - Galatasaray maçında beklenen olmayınca gece parayla eve geldim. Ertesi gün de iş olmayınca parayı Tamer Yelkovan'a teslim ettim. - Odaya gelip de "Yayınlanmasın" diye baskı yapan başkaları da oldu mu? - Hayır, gördüğüm şahit olduğum bir tek Necil Ülgen oldu. Belki başkaları da olmuştur ama o hengâmede görmemiş olabilirim. Hasan Ali Atasoy vardı bir de, söyledim demin. - Televizyona kaçta gittiniz? - Saat üç gibi. Erken gel dediler çünkü. Programa taksiye binip, elimi kolumu sallaya sallaya gittim. Programdan sonra sabahın altısında etraftaki insanlar dağılınca ancak gizlice beni kaçırdılar oradan. - Sizce bu işin yayınlanmasında Telegol'ü etkileyen neydi ? - Şayet benim o kaset kayıtlarım olmazsa böyle bir yayının içine girmezlerdi, ben size söyleyeyim.
BEN HERKESİ KAYDA ALIRIM
- Cihan bey ilk kayıtlara 2002'de'de başladığınızı söylediniz peki o zaman mı bunu açıklamayı kafaya koymuştunuz? - Hayır, ben bu işe o zaman karar vermedim. Bununla ilgili kayıtlara 2002'de başladım. Bir de ben her arkadaşımı kayda alırım. Mesela bir menajer vardı John Karyo; onun da telefonda ses kaydını aldım. İyi ki de almışım, sonra çok önemli bir iş gördü. Fenerbahçe Lorant'tan önce hoca arıyor. Hagi de Fenerbahçe'ye hoca olmak için Sadettin Saran'ı arıyor. O da "Menajerlik firmam var, orayı ara" diyor. Bunu da Hikmet Dağcı ile konuşuyorlar. Neyse ben bu olayı kaydetmiştim. Aldım yazdım bunu, o zaman Habertürk'te yazıyorum. Bazen de böyle lazım oluyor ses kayıtları. Yani 2002'de alınmaya başlanan bu kayıtlar bir gün bunları açıklayacağım diye yapılmış kayıtlar değil. - Bu kayıtları üç-dört sene önce almaya başlamanız ve beş sene sonra açıklamanız tuhaf değil mi? - Adam öldürüyor insan, sonra çıkıp 20 sene sonra teslim oluyor, "Ben öldürdüm" diyor. Şimdi burada hep kaçırılan olay şu. Terörizmde de böyle. Hep tetikçi yakalanır ama tetiği çektiren yakalanmaz. Ben burada bir şeyi işaret ettim. Aziz Yıldırım transferleri de kendisi yapıyordu. Bakın ne anlatacağım. Oktay, ben üçümüz (Aziz Yıldırım'la birlikte) Çırağan Oteli'nin lobisinde buluştuk. Daha Mart ayı. Oktay Gaziantep'te oynarken. İmzaları attık, vekaletleri bende var. Şimdi kötü adam olduk o ayrı. Ben Oktay adına 300 bin dolar aldım, 100 bin dolar aldım. Götürdüm Sümerbank Suadiye Şubesi'ne yatırdım. Niye "20 bin dolar" diyorlar biliyor musun? Öbürlerini söyleyemiyorlar. Makbuzları kulüpte, çıkarılsın bakılsın. Çünkü Oktay'la 1 milyon dolara mukavele yapılıyor. Ben Kadıköy 6. Noter'de Şaşkınbakkal'da imza attım. Bir baktım 200 milyar TL, yazıyor. Dedim "Bir yanlışlık olmasın?" Tabii olayların nasıl işlediğini bilmiyorum ya !. "Hayır" dediler, "O gene bir milyon dolarını alacak, sen imzayı at" dediler. Herkes doğru da ben mi yanlışım? Onu anlatmaya çalışıyorum. - Peki Telegol programında sizi şaşırtan bir şey oldu mu? - Ziya ağabey program sonrasında gelip beni tebrik etti. "Böyle bir şey yapmışsın seni tebrik ediyorum" dedi. Herkes şunu söyledi, "Bir yanlış yapmışsın, bu yanlışı söylemek bir erdemdir. Keşke o yanlışı yapmasaydın" dediler. Tutumları bu oldu. - Programdan sonra ne oldu? - Programdan sonra, saat 06.00'ya kadar toplantı salonunda durum değerlendirmesi yaptık. Çünkü dışarıda bine yakın Fenerbahçeli taraftar vardı. Hatta eski binaya kadar da gitmişler. Kendi kendime "Acaba biz adam mı öldürdük, adam mı kestik?" diye düşündüm. - Sonra nereye gittiniz, nerede kaldınız? - Star bana Dedeman Oteli'nde yer ayırtmış misafirleri olarak. Oraya götürdüler beni. Televizyonun şoförü götürdü. - Peki, otele geldiğinizde personelinin tepkisi nasıldı? - Gayet normal. Lobide oturdum bir süre, hatta kahve içtim. Bir anda bütün ülkeyi üstümde hissettim. Otelde kendi adıma kayıtlı odada kaldım. Odadan çıkamadım. Hatta güvenlik şefi aradı, ismi Ercan Bey, "Cihan Bey burada bizim güvenliğimiz altındasınız merak etmeyin" dedi, beni rahatlattı.
MEDYA BENİ LİNÇ ETTİ
- İyi cesaret lobide oturmak. - Şöyle cesaretim var, çünkü kimseye iftira atmıyorum, yalan söylemiyorum, olmayan bir şeyi anlatmıyorum Gerçekleri söyledim. Beni en fazla öldürürler. Yani beni öldürdükleri zaman Türk futbolu temizlenecek mi? Bu cesaret, yürek işidir. Ne Fenerbahçe ne Federasyon bu yürekliliği gösteremedi. Bakanlığı katmıyorum. Çünkü onların görevi değil. Ben Fenerbahçe Kulübü'nün yerinde olsam, bir yazıyla Federasyon'a "Evet ben incelenmesini istiyorum" diye talepte bulunur ve iddiaların araştırılmasını isterdim. Bu işten kaçtılar. Bu söylediklerimi yurt dışında söylesem beni ayrı bir yerde tutarlar. Çünkü orada basın tarafsız. Hani ben çamur atıp yurt dışına çıkıyordum? Hani ortada yoktum? Bir kere bu olaya medya ambargo koydu. Kendimi ifade edemedim. Bana fırsat vermediler. Beni medya linç etti. Ben üçkâğıtçı, herkesi çarpan biri konumuna getirildim. Hürriyet'te bir sürü şeyler çıktı benimle ilgili, aslı astarı olmayan.
DOĞAN GRUBU ZEVAHİRİ KURTARMAYA ÇALIŞTI
- Peki, neden Hürriyet? - Şimdi oraya geleceğim. Bir kere o grubun, yani Doğan Grubu'nun konuğuydum. Ne olursam olayım, ki öyle değilim, beni bir anda medya linç etti. İnanın Papa vurulsa benden bileceklerdi. "Papaya da suikastı Cihan Oskay yaptı" derlerdi. Mesela olaydan sonraki perşembe günü Kadir Çelik aradı, Objektif programından. Otelde kalıyordum. Serhat vermiş Kadir Çelik'e telefonumu. Bana "Telefonla bir bağlanır mısın, yaşadıklarını anlatır mısın?" dedi. "Olur" dedim. Başladılar benimle ilgili alt yazı geçmeye, "Hedef adam birazdan telefonla Objektif'e bağlanacak" diye. Bir baktım kuşak silindi. Dediler ki "Seni çıkaramıyoruz." Bence şu oldu; yönetime (Doğan grubu) bu yönde de kızgınım. Çünkü bana kendimi ifade etme şansı vermediler. Koca bir grup olaya inanmasa yayınlar mı? Hem de kaç kademeden geçti. Yayınladıktan sonra "zevahiri nasıl kurtarırız?" işine gittiler. Bu işi nasıl düzeltiriz diye...
İKİNCİ ÇEKİMİ YAYINLAMADILAR
- Kime karşı? - Öbür tarafa, Aziz Yıldırım'aÖnce habercilik yaparak Türkiye'nin gündemine oturdular, sonra da öbür tarafa yaranmaya çalıştılar. "Tavşan kaç, tazı tut" misali. Sonra bakın perşembe günü tekrar Star'a gittim, yeni çekim yapıldı. Aziz Yıldırım'ın benimle ilgili söylediklerine karşı her şeyi detaylı bir şekilde tekrar anlattım. "Tanıtım dönelim bir daha" dediler. Baktım, tık yok. Yayınlamadılar. Üst düzey yönetim, bu konunun hiç konuşmamak üzere kapatılmasını istemiş.
ERCAN SAATÇİ BENİ TANIDIĞI İÇİN TEK SATIR YAZMADI
- Peki, bunu Serhat size nasıl söyledi? - Serhat bana "Yasaklandı ağabey, bu işe giremiyoruz" dedi. Bence etik olarak çok büyük yanlış yaptı. Halbuki Ertuğrul Özkök beni damadı Ercan Saatçi'ye sorsa o çok iyi anlatırdı. Ercan'la ilk mesleğe başladığında yıllarca beraber çalıştık. Abi- kardeş çok iyi sevişiriz. Beni sever. Ercan'ı şu yönden takdir ediyorum, bu olayla ilgili hiçbir şey yazmadı. Çünkü neden? Benim içimi dışımı bilir. - O zaman lehte yazabilirdi? - Lehte yazamaz. Ben onu saygıyla karşılıyorum.
SERHAT YAYINLAMAYINCA TUĞRUL'A GİTTİM
- Serhat'a röportaj verdiniz, yayınlanmayınca ne yaptınız? Tuğrul Yenidoğan'ı mı aradınız? - Evet, Tuğrul'u ben aradım. Çünkü Tuğrul'u gözüpek, hiçbir şeyden sakınmaz birisi olarak tanırım. - Sizd e telefonu var mıydı ? - Habertürk'ü aradım, telefona çıkan kızdan cep telefonu istedim ve öyle ulaştım kendisine. Kendisini aradım ve gelip beni aldı.
BİR SÜRE TAKİP EDİLDİM
- Nereden aldı? - Dedeman Oteli'nden. Ama arkamızda bizi takip eden bir araba vardı. Belki de emniyetin aracıydı bilmiyorum. Onu atlatana kadar çok uğraştık. Kırmızı ışıkta bile geçtik. Sonra geldik, o çekimi yaptık. İstiyorsun ki, Türkiye bunu öğrensin ve temiz futbol sayfası açılsın; bunun miladı da ben olayım. Benim bütün rantım o. Ama bir baktım Türkiye bırakmış bu işi, Cihan Oskay'ın üstüne geliyor. Medya kapılarını kapamış, sistem kendini koruyor, onu anladım. Sonra Tuğrul'un da başına gelenler ortada.
ALTAYLI, "BİZİM EKRANIMIZI KİMSE KARARTAMAZ" DEDİ
- Peki, Teke Tek olayı nasıl oldu? Fatih Altaylı mı sizi buldu? - Habertürk'ten bizim ortak bir dostumuz vardı, Sevilay Hanım. O Fatih Altaylı'yı aramış, o da "Ben çıkartırım" demiş. Beni aradı, söyledi. "Ben konuşayım Fatih Altaylı'yla" dedim. Sonra Fatih Altaylı aradı beni, "Cihan Bey, Bizim ekranımızı kimse karartamaz, istediğinizi konuşabilirsiniz" dedi. Ben de kabul ettim.
HERKESLE UĞRAŞILIR, FENERBAHÇE İLE UĞRAŞILMAZ
- ATV'ye nasıl geldiniz? - Fatih Altaylı beni kendi aracını ve iki korumasını göndererek Tuzla'da kaldığım evden aldırdı. Çekimi yaptık, sonra yine kendi aracıyla bıraktırdı. Çekimden önce bana yalnızca tek bir cümle söyledi. "Babam bana bir nasihat etmişti Cihan Bey. O lafı unutamam. Siz de unutmayın. Medya olarak Türkiye'de Cumhurbaşkanı'yla uğraşabilirsin, Başbakan'la uğraşabilirsin, Genel Kurmay Başkanı'yla uğraşabilirsin, Yargıtay Başkanı'yla uğraşabilirsin ama sakın Fenerbahçe'yle uğraşma diye. Bu bana baba nasihatidir. Ben bu yüzden hayret ettim size. Bu nedenle de sizi çağırdım programıma" dedi. Ben de kendisine "Ben Fenerbahçe ile uğraşmıyorum, Fenerbahçe ile uğraşmak kimin haddine?" cevabını verdim.
(CHA)
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|