|
|
Sabah sabah Kuzguncuk!
Üsküdar'a gider iken aldı mideyi bir gurultu. Orada mı burada mı kahvaltı etsek derken, arkadaşım Kuzguncuk'ta arabayı durdurdu! Oldum olası 'Kuzguncuk' denince aklıma tek bir şey gelir. Çocukluğuma damgasını vuran, evin penceresinden Şakir'e bağırıp, elinde torbalarla sokaklarda dolaşan 'Perihan Abla' tabii ki. Kıvırcık saçlı, telaşlı Perran Kutman yani. Ay canım benim, ne diziydi ama.
Can Yücel'in mekanı! Sonra dizilerden 'Ekmek Teknesi' de Kuzguncuk'ta çekilmişti değil mi? Anlaya- cağınız diziler de olmasa, benim durumum kelek yani. Hal böyleyken, enginlere sığmayan Kuzguncuk bilgimi fark eden arkadaşım anında rehber kesildi. "Yürü" dedi çokbilmiş, "Hayatının en güzel kahvaltısını edeceksin." "Yapma ya, hem kahvaltıdan bana ne, manzara şahane yahu." Boğaz bir yanda, İsmet Baba'dan taze balık aşırmış kediler diğer yanda, kilise ve cami yan yana. Sonra o evler, Arnavut kaldırımlı sokaklar... Daldık 'İsmet Baba'nın önündeki 'Çınaraltı'na. Duvarda Can Yücel'in fotoğrafı var. Çıkmazmış 'Çınaraltı Kahvesi'nden Can Yücel. Öyle kendi halinde, küçük bir kahve işte. Ahşap masaları, güleryüzlü çalışanları ve harika yumurtası var. Mis gibi portakal suyu, ince belli bardakta demli çay, karışık menemenle donatıldı masa.
Bakır cezvede kahve Ama asıl numara, francalada. Çıtır çıtır, içi dolu, ekmek ekmek kokuyor. Bu yaşta bu nostalji nedir anlamadım gitti ama Allah sizi inandırsın çocukluğum gözümün önünden film şeridi gibi geçti. Kahvaltı üstüne, bakır cezvede köpüklü Türk kahvem de geldi mi! Offf! Ver coşkuyu, ver coşkuyu! Sonra sokak sokak dolaştık. Fırınların vitrinlerine yapıştık. Gülümseyen sakinleri, Perihan Abla Sokak ve kendine has evleriyle Kuzguncuk'u bağrımıza bastık. İstanbul'da İstanbul'dan kaçmak isterseniz, söylesenize daha ne istersiniz!
|