| |
Kavgaya dönüşmüş her polemik geride yaralar bırakır...
Farkındaysanız siyasette de, medya polemiklerinde de üslupta bir sertleşme görülüyor. Aynı meslekten insanların, düşman kampların üyeleriymiş gibi birbirlerine hakaret dolu cümlelerle saldırdıklarını, farklı görüşlerini anlatmak yerine, karşıtlarını adeta susturmak hatta yok etmek istediklerini görüyoruz. Oysa siyasetçiler de, gazeteciler de aynı kaderi paylaşırlar. Siyasetçiler birbirlerini yıpratınca, tüm siyaset ve dolayısıyla demokrasi yıpranır. Bir medya grubu rakiplerini yok edince, o artık "Basın"ın bir parçası olmaz, "Tekelci sermaye" olur. Hem devletin, hem toplumun karşısında tek başına bir hedef oluşturur. Cumartesi akşamı Ufuk Güldemir'in evinde hem onun sağlığını kazanmak için verdiği mücadeleyi hem de eşi Gaya'nın doğum gününü kutlamak için toplandık. Müzik dünyamızın büyük ismi Durul Gence'nin davulunun yanında, Murat Sungar'ın piyanoda, Sedat Ergin'in gitarda, Meriç Demirkol'un saksofonda çaldıkları topluluk, bizlere unutulmaz saatler yaşattı. Basın dünyamızın önde gelen isimleri de Gaya-Ufuk Güldemir'lerin evindeydi o gece. İçlerinde geçmişte polemikten öteye kavgalara girdiğim, fikir ayrılıklarımızın kalım savaşına dönüştüğü meslektaşlarım da vardı. Onlarla o akşam bir arada olup, o gecenin büyüsünü paylaşırken, geçmiş kavgalarda ölçüyü neden kaçırdığımızı da anlamaya çalıştım içimden.
MEDYA KARTELİ 28 Şubat öncesindeki medyanın ansiklopedi savaşlarının, sonunda "Medya Karteli" ne nasıl dönüştüğünü, bunun hem demokrasiyi, hem de medyanın güvenilirliğini nasıl zedelediğini hatırladım. Sonuçta Dinç Bilgin medya dışına itildi ama o kavgaların aktörleri olan bazıları, şimdi yeni kavgaların arayışı içindeler. Oysa kavgalar geride kalmış olsalar bile hem izler hem de yaralar bırakıyor karşıt taraflarda. Bir sayın okurum, gerçekten çok anlamlı bir öykü göndermişti geçen hafta. Sizlere aktarayım. Kötü karakterli bir genç varmış... Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba ve bir tahta vermiş, "Bir gün arkadaşlarınla tartışıp kavga ettiğinde, her seferinde bu tahta perdeye bir çivi çak" demiş. Genç ilk gün tahta perdeye 37 çivi çakmış. Sonraki haftalarda kendi kendini kontrol etmeye çalışmış ve her geçen gün daha az çivi çakmaya başlamış.
'DELİKLER KAPANMAZ' Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış. Babasına gidip bu durumu anlatmış. Babası onu yeniden tahta perdenin önüne getirmiş ve "Bu günden başlayarak kavga etmediğin her gün için tahtadan bir çivi çıkart" demiş. Günler geçmiş ve sonunda tahta perdedeki bütün çiviler çıkartılmış. Bunu gören babası, oğluna "Aferin" dedikten sonra şunları söylemiş: - İyi davrandın, ama bu tahta perdeye dikkatle bak. Birçok delik var. Artık hiçbir şey geçmişteki gibi güzel olmayacak. Arkadaşlarla kavga ettiğin zaman kötü şeyler söylenir ve bunlar her seferinde bir yara bırakır. Arkadaşınla barışabilirsin ama yine de bu delikler kapanmaz.
DELİK DEŞİK Meslektaşım ve arkadaşım Ufuk Güldemir'in o gece sağlığına kadeh kaldırırken bir diğer arkadaşım ve meslektaşım Mehmet Ali Birand'ın geçirdiği operasyon ertesinde sağlığına kavuşmasının mutluluğunu da yaşıyordum. Ve 2006'da yitirdiğim arkadaşım, meslektaşım, eşsiz iyi insan Yılmaz Çetiner'in hayatımda nasıl bir boşluk bıraktığını düşünüyordum. Sade bizim meslekteki polemiklerin yıpratıcı kavgalara dönüşmesi konusunda değil, siyasi rakiplerin görüş farklarını kavgaya dönüştürmemeleri için de bunları yazıyorum. Rakipler birbirlerini aşağılayıp, hakaret etmek yerine, kendilerinin başarı ve becerilerini ortaya sürseler, yaşamımız kesinlikle daha sağlıklı olurdu. Hiç unutmayalım. CHP ve AP 1980 öncesinde bir cumhurbaşkanının ismi üzerine anlaşamayıp, birbirleri ile kavga ettiler. 12 Eylül'de Evren cumhurbaşkanı olduğunda ise iki partinin de söz hakkı yoktu. Sonunda hepimiz aynı gök kubbenin altındayız ve aynı kaderi paylaşıyoruz. Sosyopolitik yaşamımızı bundan sonra da, delik deşik ve yaralı bereli geçirmenin fazla anlamı yoktur.
|