Orası sirk değil!
Bunun böyle olması gerekir, biliyorsunuz: Dinen, manen, ahlaken, hukuken, laiklik gereği, rekabet namına ve kutsal piyasa adına. Yani; Alışveriş merkezinizde bir gencin ardından hemen aynı biçimde bir minik yavru ölüme düştüğünde; Üzülmeden, sıkılmadan, utanmadan, kahrolmadan önce, sermayedar olarak "Burası sirk değil, alışveriş merkezi" demeniz şarttır. Şarttır, çünkü kanserojen ışınlara vurup minicik yaşlarında; zaten birer zanlı, birer canlı bomba ihtimali olarak, kapkara güvenlik ordusu nezaretinde içeri soktuğunuz binlerce çocuk hakikaten "sirk" sanmaktadır. "Korku tüneli" değilse.
Orası, birçoğu için; eğlenme, seyir, gezinme, bakınma, otomobilsiz, kamyonsuz suni sokaklarda salınma sevinci buldukları, bir de buyurduğunuz gibi "alışveriş"te bir şey alındığında çok mutlu oldukları, öyle olduklarını sandıkları yerdir. Birçoğu orada hiç görmediği numaraları görür. Hiç görmediği giysiler, oyuncaklar, sesler, yüzler, içecekler, yiyecekler, şekerlemeler, aletler, cihazlar, elektronik şeyler oradadır. Orası "sirk"tir. Değil mi ki, genellikle, kafeslerde hayvanlar da vardır. O dükkanları oralara çocuklar koymamıştır ki. Siz koymuşsunuzdur, çocukları çeksin "merkeziniz" diye. Çocuklar anneleri, babaları çekiştirip getirsin diye. Orası hakikaten "sirk"tir. Siz orayı "sirk" gibi de tasarlamışsınızdır. Devasa merkezinize onca sinemayı, koskoca oyun alanını, baştan çıkarıcı döner döner, yanar yanar oyuncakları minikler mahalleden, evden, parklardan getirip koymadı. Sizler oraları "sirk" de yaptınız. Bir "alışveriş merkezi"nin cazibesi, kitleselliği, yediden yetmişe, nasıl denir, hitabı, yeni doğandan ölmeye yazanı kapsama alanında tutabilmesi için, siz orayı biraz, hatta epeyce ışıl ışıl, şıkıdım şıkıdım sirk de yaptınız.
O yüzden; 16 yaşındaki Burak'tan sonra, 3.5 yaşındaki Ayşenur da, "Türkiye kapitalizm, piyasa ve alışveriş tarihi" nin "sirk kurbanları"dır. Onlar, ipte yürürken düşen birer cambaz; Kafeste ateşli çemberden geçirdiği aslana yem olan terbiyecidir. İki saniye önce en azından yakınlarını şen şakrak, şirin, matrak bir palyaço gibi güldürürken iki saniye sonra havada parende atarken uçan ve ağ olmadığı için yere çakılan trapezcilerdir. Atları koştururken pistte, nallar arasında kalan birer binici; Köpeklere türlü numara yaptırıp taklalar attırırken onlara yem olanlardır. Merkezinizin 20 liralık tedbiri esirgenmiş merdivenlerinden, tabii anne babalar da dahil sizin gibi tüm büyüklerin ihmallerine takılıp düşen müşteriler değil; Sirkin mutlu karmaşasında onca yükseklikten önce yere sonra bulutlara uçan beyaz güvercin meleklerdir.
Çok iyi yaparsınız, durmadan hatırlatarak: "Burası sirk değil, alışveriş merkezi" diyerek. Çünkü, bu ne ısrar, bu nasıl ölü inadıdır ki, hala "Burası alışveriş merkezi değil, sirk" diye fısıldamaktadırlar. Bakın, dinleyin, kulak verin, üstlerini arayın, alarmlarınızı çaldırın, çantalarını boşaltın, bu ne küstahlıktır ki, "alış" ve "veriş"le kutsanmış piyasalarınızın, karlarınızın, servetlerinizin, şöhretlerinizin, namlarınızın içine içine "Burası sirk" deyip durmaktadırlar: Burası cumhuriyet değil, sirk. Burası demokrasi değil, sirk. Burası hukuk devleti değil, sirk. Burası sosyal devlet değil, sirk. Tüm ciddiyetiniz ve ciddi şiddetinizle haykırın tüm alışveriş merkezlerinden, tüm borsalardan, piyasalardan ki, tüm ölü trapezciler, tüm hüzünlü palyaçolar, tüm cesur aslan terbiyecileri, tüm yürüyen merdiven çocukları anlasınlar: Burası vicdan değil, alışveriş merkezi!
|