| |
|
|
Hıncal Uluç neden terk edilir?..
Ayşe Arman "Hıncal Uluç neden terk edilir" demiş yazısının başlığında.. "Ayşe Arman neden terk etmez" de olabilirdi.. Holly, birlikte Amerika'ya gidip oraya yerleşmeyi kabul etmediğim için terk etmişti beni.. Ayşe, kocasının peşine takılıp onunla Dubai'ye gitmeyi kabul edince, Ömer terk edilmedi.. Durumlar arasında bir paralellik görülüyor, ama görülüyor, hepsi o.. Ayşe ile dertleşirken, Holly'ye de söylediğimi anlatmıştım.. "Ben Türkiye'de "Biri"yim.. Somebody!.. Bir ömür verdim, buraya gelmek için.. 42 yaşında, bunların hepsini dışlayıp, Amerika'da "Herhangi biri" yani Anybody olamam.." Ayşe bu sözümü yorumluyor.. "İnsanda gurur ve güvene, ego diyorlar. Hıncal'ın egosu, bir başkasını, kendisinden fazla sevmesine izin vermiyor.." Yani demek istiyor ki, "Ben İstanbul'da ve toplumdaki yerimi riske ederek kalktım, Dubai'ye gitti isem, kocamı, kendimden fazla sevdiğim içindir.." Ayşe'yi tartışmıyorum.. Beni tanımada, anlamada eksikleri var.. Onlara değineceğim. Kendimi severim. Hem de çok severim. Kendini sevmek ayıp değil, aslında herkeste olması gereken bir kalite.. Kendisini sevmeyen, başkalarını da sevemez çünkü.. Sevmeyi bilmez ki.. Kendinizi sevecek, kendinizle barışık olacaksınız ki, başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurasınız. Kadınlarımı hep kendimden fazla sevdim.. Dahası kendimden fazla yücelttim.. Ben kadınıma bakmak için başımı öne eğmem.. Göğe kaldırmam gerek. Kadınımın orada olması gerek.. Yani.. Sevgi ile bitmez iş.. Sayarım da.. Benim kadınım çevrede en saygın kişi olmalı.. Önce ben saymalıyım ki, sonra başkaları da saysın.. Yani.. Ben gerçek hayattaki bir nevi Profesör Higgins'im.. My Fair Lady yaratan.. Bütün kadınlarım kendilerini "Fair lady" hissetmişlerdir, ilişkilerin bir noktasında.. Holly de öyleydi.. Peki niye takılıp peşine gitmedim.. Çok mu önemliydi, Somebody olmak.. Madem o kadar seviyordum, kendimden de çok.. O zaman niye kabullenemedim, "Anybody" olmayı?.. Şimdi iyi dinle sevgili Ayşe.. Sevmek, sevdiklerini mutlu etmektir.. Tüm sosyal yaşantımı, kariyerimi, toplumdaki yerimi sıfırlayan bu kararı verseydim, Holly'yi mutlu etmem mümkün olmazdı. Bu karar, hayatımın en büyük fedakarlığı olurdu. Fedakarlıklar, ilişkilerin kurdudur.. İçin için kemirir, sonunda çökertir.. Fedakarlık karşılıksızdır. Onun için adı öyledir zaten.. "Uğruna feda edersiniz.." Siz öyle sanın.. Bilincinizde olmasa bile, bilinç altında mutlak beklenti başlar.. "Ben onun için nelerden vazgeçtim.. (Saçımı süpürge ettim sendromu).. Oysa o.." cümleleri yavaş yavaş beyni sarmaya başlar.. Öteki ne yapsa, bu beklentileri karşılayamaz.. Sürtüşmeler, kopmalar, uzaklaşmalar başlar.. İlişki kemirilirken, ömür de törpülenir.. Çocukken, çocuk aklımla anneme "Bizim için fedakarlık yapma.. Çünkü bizde onları karşılayacak güç yok" dediğimi hatırlarım.. Savaş sonrasının o yokluk, kıtlık yıllarında, annem her şeyi biz çocuklar için kullanır, kendisine hiç bir şey almaz, yapmazdı.. Hayatımdaki tek ezikliktir, annemin fedakarlıklarını karşılayamamam.. Gitseydim Holly'den "İmkansız"ı bekleyecektim hep, bilerek, bilmeyerek.. Ben muhteşem fedakarlık yapmışım ya.. Gitseydim.. Kendimi de, onu da bitirecektim.. Onu kendimden fazla sevdiğim için gitmedim!.. Bugün düşünüyorum da.. Galiba asıl büyük fedakarlık da buydu.. Gitmemem.. Bir insanı, onu kaybetmeyi göze alacak kadar sevmek var mı?..
|