İki kardeş, üç asker
Bizim ülkemizin bir köşesinde, hani hep öylesine deriz ya, "bizim çocuklarımız" öldü ve tahmin edin ki, siz, biz, çocuklarımız orada olsaydı, bedenleri paramparça yapan o patlamanın ne kadar büyük olduğunu kabul ederdik.
- Mayın patlamıştı! Bilgisayarınızda muhtemelen bir "mayın tarlası" oyunu vardır. Şöyle düşünün: Basıyorsunuz, basıyorsunuz karelere; derken bir "kara mayını" patlıyor. İşte, her seferinde, mayına her basışta bir çocuk, bir asker, bir köylü, bir insan ölüyor.
-Tek (çift) kelimeyle "mayın kahpelik" tir. Binlerce mayına bir de, patlamamış bombaları, saçılmış mermileri ekleyin. Oynarken parçalanan, oyuncak diye bunlara yapışan ve havaya uçan kaç çocuğunuz oldu, biliyor musunuz? Mütevazı hesaba göre, 90'ların ortasından bu yana en az 300 çocuk. Bir de, elsiz, kolsuz, bacaksız, gözsüz, sağır kalmış yüzlerce çocuk ve yetişkin ile gencecik askerler, askerler.
-Başta yöre halkı, çocukları tuzağa düşürüp bu kahpeliğe karşı "temizlik" istenmeli. Hem, uluslararası sözleşmelerin öngördüğü, Genelkurmay'ın, hükümetlerin, Meclis'in vaat ettiği gibi hakiki bir mayın temizliği; hem de, her türlü kahpeliğe karşı vicdani temizlik ve haykırış. Ağıt yerine, evet, çığlık!
Yukarıdaki satırları daha önceden okumuş olanlar, belki kızacak. Hayır, işim, seyahatim vardı da, sütunu doldurmaya çalışmadım. Zaten ne kırk yıl evvelinden, ne beş yıl önceden bir yazı bu. Üç gün olmuş topu topu. Şırnak'ta iki çocuk, iki kardeş ölmüştü o patlamada. Cenazeleri henüz kalkmışken, "yazının kendi halinde çığlığı" henüz havada asılıyken, tabii çoğumuz hiç umursamıyorken zaten, yine Şırnak'ta "gencecik askerler, askerler" öldü, öldürüldü bu defa. "Terör örgütünün uzaktan kumandalı mayını" diye açıklandı. Yeni tertip erleri, ne acı değil mi, "sağlık kontrolü"ne götüren üç askeri araç geçerken, önceden döşeli mayınların "uzaktan kumanda ile patlatıldığı" bildirildi. İlkinin ardından, az geride bir ikincisinin daha patlatıldığı belirtildi. Ulaştırma erler, Hasan Erkesikbaş, Metin Selçuk, Cihan Namlı'nın şehit olduğu da; 14 "gencecik asker"in yaralı ve tedavi altında bulunduğu da. Hangi organlarını yitirdikleri ise açıklanmadı!
"Bizim ülkemiz ve hep bizim çocuklarımız" ise; İki küçük kardeşin yan yana gelmiş cenazelerinin ardına düşen üç gencecik askerin tabutlarına bir bakın. "Mayın kahpeliktir" diye haykırın. Mayın kahpeliktir! Ve ülkenin her yerinde, her kimseniz ve ne tarafta iseniz, "kahpeliğin bitmesini, temizlenmesini, kazınması" nı isteyin. En çok da, orada, mesela Şırnak'ta. 3 milyon mayını olan bir ülkenin üstünde oturuyorsunuz. 2 milyonu askeri stoklarda, 1 milyonu toprağa gömülü. Ve "uzaktan kumandalı terör kahpeliği" bir yana, "resmi" mayınların doğru dürüst haritası yok; mayın imha tesisi bitmemiş, mayın temizleme seferberliği yok. "Şüpheli mayın alanları"nın çevrilmesi gibi bir girişim yok. "Mayınsız Türkiye" adına çabalayan Muteber Öğreten, dün ben bu yazının tam burasındayken aradığında, "Şırnak da dahil, Güneydoğu'da çocukların mayınları, patlayıcıları tanıyabilmesi için afişler hazırlamıştık. Meclis ve bakanlıkta, bunların okullara sürekli asılması yönünde bir kararlılık da vardı. Ama çoğu okula hiç asılmadı, bazılarında ise hemen kalktı" diyordu.
İstanbul, Ankara, İzmir'de filan şöyle düşünün: Çocuğunuzun "mayın tanıması" şart! Aklınız alıyor mu? Birinci facia zaten bu. İkinci facia; bir afişle mayın tanıtmayı dahi başaramayışımız. Üçüncü facia: Bombayla, mayınla oynarken, yolda, arazide koşarken... "biçim çocuklarımız."
|