Böyle böyle
Etraf kalabalıktır. Loştur. Gürültü çoktur. Vakit yoktur. Bazen göremezsin, seçemezsin. Dinleyemezsin. Kalp atışlarını duyabiliyorsan eğer, bir fısıltıya yahut bir çığlığa kulağını ve yüreğini açabiliyorsan, birbirini bulmaya başlarsın.
"Senelerdir ilk gazete olarak okuduğum... Sabah'ta bu sabah manşetlerden sonra okudum yazınızı. Önce mutat olduğu gibi alışkanlıkla, ikinci kere yüreğim çarparak, üçüncü kere ağlayarak. Ülke gündeminde boş yere günlerce manşetlere düşen boş ve şişirilmiş olayların, gittikçe televole kültürüne dönen yaşamımızın içinden çıkardığınız bu küçük olay aslında gazete manşetlerinde olabilmeliydi. Öyle olmalıydı ki, insanlar en çok unuttuğumuz o düşene yardım atasözünü hatırlamalı, bu küçük kızımızın, Hilal' in verdiği insanlık dersini öğrenmeliydi. Belki o zaman, yazdığınız gibi, hiçbir derdimiz çözülmezdi. Ama o dertleri bu ülkenin ve insanların başına saranlar, kendi uydurulmuş kahramanlık hikayeleri yerine bu küçük kızın hikayesini dinlerdi ve az bir ihtimal de olsa, kendi hikayelerinden utanırlardı."
"Dipsiz Kuyu'daki satır araları içimi acıtıyor. Öyle insanın gözüne gözüne soktuğunuz bir acıtma da yok aslında. Okuyup başka sayfaya geçtiğimde kendini hissettiren bir duygu bu. İyi de oluyor. Çünkü, bu ülkede ilaç bulamayan, iyi beslenemeyen çocukların soğuktan ölen kuşlar gibi gidiverdiklerini unutuyorum. Hatırlatıyor, silkeliyorsunuz. Sarsıyorsunuz. İyi oluyor."
"Siyasi yelpazenin aynı tarafında yer almasak da düşüncelerinizi, görüşlerinizi çoğunlukla haklı buluyorum. Ülkemizdeki Amerikan nükleer silahları için hassasiyetinize katılıyorum. Yazınızı başka arkadaşlara da ilettim."
"Gerçek anlamda gazetecilik çabalarına teşekkür borçluyuz. Ancak, asıl görevi, kapalı kapılar ardındaki bizim ulaşamayacağımız konuları, durumları bize ulaştırmak olan gazetecilerin, onca halkçı, emekçi, vatansever hatta devrimci görünen gazetecilerin bu tür konular üzerine neden düşmediklerini merak ediyorum."
"Nükleer başlıkla ilgili yazılar nedense beni çok ateşlemedi. Belki dünyanın bir patlamayla Atlantis gibi batmasını zaman zaman içtenlikle istediğimden. Adil, yaşanabilir, kardeşçe bir yer olacağına dair pek ümidim kalmadığından. Bugünün yazısı ise süper. Ünlü biri söz konusu olduğunda (niye olur olmaz herkesin seni tanıyor olması istenen bir şeydir, hiç anlamam!) kendini paralayan insanların, sıradan insanlar için hiçbir şey yapmaması ne tuhaf. Ama zamane insanı etiket meraklısı; içerikten çok şekle bakan, güç ve para sevdalısı tuhaf bi şi! Ama siz umudunuzu yitirmiyorsanız, böyle insanlar varsa, güzel işte."
"Yeterli beslenemeyen çocuklar kadar, fazla beslenenlerin durumları da kötü değil mi? Evlerde, odalarda, PC diplerinde büyüyen, hamburger ve bilumum çikolata manyağı, hımbıl vücutlu orta ve üst sınıf çocukları. Ne bileyim, çocuk masum olmalı, sürekli koşmalı, koşturmalı, saf bakışlı olmalı, her şeyi bilmemeli filan. Yazınızdan etkilendim, bir not yazayım dedim. Kafam bozuldu sizin gibi. Duyarsız, gamsız, sorumsuz olsaydım daha mutlu bir hayatım olurdu düşüncesi çöktü üstüme. Hep böyle olmaz ama."
"Yazınızı okudum da, 1 Mart tezkeresi için oylama yapıldığı esnada biz Peru'daydık. Cuzco'da bir barda kocaman kara tahtaya günün önemli olayları yazılıyordu. Ve orada o gün Türkiye'nin Irak için ABD'nin istediği tezkereyi onaylamadığı yazıldı. Herkes çok mutlu oldu, olayı kutladı. Peru'da yani."
Böyle böyle; Atilla, Metin'i; Ayfer, Dilek'i; Savaş, Harun'u; Volkan, Cengiz'i; Arzu hepsini, hepsi Hilal'i; yazar okuru; okur yazarı; okuryazar sözcükleri, cümleleri, hisleri, düşünceleri bulur. Aramaya devam eder.
|